19 Temmuz 2022

Ve Geldik 3.3 sürmüne

 Hadi insanlara karşı hayırsızım da. bloğuna da bunu yağmaz insan ya :D Uzun zaman oldu eski dostum, dert ortağım, melankoli otağım. Yaşlandık yine ve aklıma düştün birden. Vardı bir bloğum, varlığını benden başkası bilmese, Goole Blogspot u kapatmasa da. 

Yine döndük dolaştık kürkçü dükkanına geldik. Görüşemediğimiz bu sürede bir şeyler değişti mi? mehh. Bolca saçım döküldü, gözlük numaram arttı, dişlerim çürüdü. Yarı ölü gibiyim kısacası. Tembellikte kendimi profesör ilan edebilirim bence. İşleri biriktirip biriktirip yapmamak ya da ne gerek, niye, amann be diyerek ötelemekte ders verebilirim.

Neyse yine dağılıyor. şikayet vara dönüyor buralar. Kısaca 3.3 sürümümüze girdik. Bir amacım yok. Yapmak istediğim bir şey yok. Teorik olarak dünyayı ele geçirme planlarım devam ediyor. Rüyalarımda daha az ejderha görüyorum. 

Belki tekrar gelirim unutmazsam... 

Tikkat et kendine.


Kaldı 2 diyerekten birde video bırakayım şuraya.



9 Haziran 2021

Tembel olmak zor iş

 Merhabalar efenim.

Ben! Durup durup kürkçü dükkanına dönen tembel tilki. Bırakıyorum, bırakamıyorum. Sürekli dönüp dolaşıp yine buraya geliyorum. Bir süre önce ölmedim ama yaşadığımda söylenemez.  Atomundan kopartılmış elektron gibiyim. Ortada öyle boş öyle amaçsız. Hani canınız bir şey çeker ne olduğunu bilmezsiniz ya. Dolaba bakar bakar ama aradığınızı bir türlü bulamazsınız. Şu an öyle bir durumdayım.

Şikayet edecek milyon tane sebep, şükredecek milyon tane sebep, yapacak milyon tane iş. Yine de yapasım yok. Eskiden oyun oynardım düşünmeden. Onu da yapamaz oldum. Oyunlar artık o kadar cezbetmiyor beni. Sadece zamanı geçirip bir sonraki güne geçmek istiyorum. Mutlu değilim, mutsuz da değilim. Gülmüyorum ama ağlamıyorum da. Zamanımı harcamak için youtube' u tavaf ediyorum. Manga, mahwa, novel sitelerini arıyorum yüzlerce bölümü olan. Gün bitip göz kapaklarım artık dayanamayınca ise sızıyorum. Yaptığım işler, yazdığım kodlar, ürettiğim fikirler artık cazip değil. olsa da olur olmasa da olur havasındayım. Hevesle başladığım projelerim bile bu halede. En çok yolda düşünüyorum. Uyuyamadığım veya kitap okuyamadım zamanlarda. Bu düşünmek plan kurmak, kendimle konuşmak daha da yoruyor beni. meliyim, malıyım dediğim cümlelerden kurtulamıyorum. Bunların sayısı arttıkça daha da kaçıyorum.

Kaçtıkça kapatıyorum kendimi. Kapatım kızıyorum kendime. Kendi kendimi suçlu bulup müebbetimi veriyorum. Bazen isyan ediyor içimdeki ne ise bilmiyorum. Kolayca bastırılıyor yine ben tarafından o isyanlar. Eskisi kadar okuyamıyorum da. Beni çağıran kitaplar artık harflerin yan yana durduğu yığınlardan ibaret geliyor. 

Oturup düşününce dünya cazip, yapabilecek, yapılırsa güzel olacak zirilyon tane şey bulabilirsin. Yada bilmiş bir tavırla psikologların yaptığı gibi tavsiyeler verirsin. Yine de içindeki alev eğer eskisi gibi yanmıyorsa bir anlamı yok. Kötü bir adamsın. dünyayı ele geçirmek, yok etmek istiyorsun. Önünde de tüm dünyayı yok edecek bir buton. Basmıyorsun. Basmak istemiyorsun. Uğraşmak istemiyorsun. Sebebi, nedeni yok. Açıklayamıyorsun. sadece artık istemiyorsun.  

Yazılar için bile uğraşmıyorum artık. Önceden kılı kırk yazarak yazdığım bu yazılar, şimdi çok daha zor. Kafamı toplamak kendimi ifade etmek daha zor geliyor. Özellikle de şu an ki savunduğum yada ifade ettiğim şeyi 1 saat sonra ilk önce mantıksız bulup sonra tersini savunmaya başlayacağımı düşününce.

İnsanları tanıdıkça, onlarda mantık aradıkça uzaklaşıyorum. Ya her zaman yaptığım gibi ben basit bir şeyi çok karmaşık düşünüyorum ya da insanlar benim basit sonuçları olduğunu gördüğüm şeylerin altında milyonlarca anlam arıyor. En acısı bir sürü makale okuyup, bir sürü video izleyip sorunun kendinde olduğunu bilip yine de bişi yapamamak.

Bazen diyorum ne yaptın bunu değiştirmek için. Diyorum şunu yaptım, şöyle yapmaya çalıştım, bunu yapmaya çalıştım anlamadılar. Sonra yapmayı bıraktım. üstelemeyi, savunmayı bıraktım. Çocukken içimde olan beni gece gündüz koşturan, sürekli bişiler kurcalatan o alevim yok. Sürekli bişiler deneyen, ayrıntıda gizli şeytanın ayrıntısında gizli şeytanı arayan ben yok. Sürekli gülen, saçmalayan ben yok. Ejderhaları ile meydanda tur atmak isteyen, adliye sarayının önündeki boşlukta ejderha inişi için uygun yer arayan ben yok.

Kafamda sanki milyonlarca kağıt parçası var ve yanıyorlar. Anlık olarak birine denk geliyorum üzerinde yanarken bir kaç şey görüyorum, okuyorum. püff. sonra diğeri, sonra diğeri. hepsini okmalıyım, hepsine bakmalıyım ama bir tarafında yanıyorlar zaten neden uğraşıyorsun diyor. Bazen onları okumaktan kaçıyıroyum dışarıyı. Bazen dışarıyla konuşurken okumadığım o kağıt parçalarının vizdan azabından. Gün geçtikçe kendimi daha fazla kaybediyor, kendime daha fazla yalan söylüyorum. Kalbimin, yada beynimin içinde bir yerlerde gerçekten istediğim bişi var mı? Yeniden o alevi yakabileceğim bir kıvılcım var mı?

bilmiyorum. bilmedikçe boş veriyorum. boş verdikçe tembelleşiyorum. Kısır döngümüz ve yazımıda böyle devam ediyor...  Şu yazıyı yazabilmek için 3 ay uğraşmışım.

8 Şubat 2021

ARTIK YAŞAMAK İSTEMİYORUM - Oğuz ATAY


Normalde şiirleri sevmiyorum. Duyguları anlatmak için süslü cümleler kullanmak veya kullanılan cümleleri anlamak çok zahmetli gelmiştir hep. Yine de hani bir anda karşına çıkar ya. İşte buda öyle bir şey.

9 Aralık 2020

Karınca ile Ağustos Böceği

Ağustos Böceği ile Karınca Macerası

Hepimiz biliriz bu hikayeyi. Farklı faklı anlatımları olsa da genel olarak hepsi aynıdır. Süreli çalışan bir karınca, yatan ve saz çalan bir ağustos böceği. Karıncalar hep aynıdır aslında. Herkesi karınca sanırlar. Herkesin kendileri gibi çalışmasını bir şeyler yapmasını beklerler. Farklı olan olduğunda ise sinirlenir, kendilerini yerler. Sürekli dürterler ağustos böceğini çalışsana, şu iş var şunun ucundan tutsana diyerek. Tabi hiç bir zaman dikkate almaz bunları ağustos böceği. Kendine göre çok çalışmıştır zaten. Sabah uyanmış, yürümüştür ya. 

Yine de sorun ağustos böceğinde değil bence. Sorun ona takılan karınca da. Dünya böyle demesi lazım. Boş vermesi lazım ama yapamıyor işte. Yine de tam emin değilim. Bazen düşünüyorum ben mi yanlış düşünüyorum dünya da. Sorun bende mi? Aldığım işi bitirmek için 2-3 saat ara vermeden çalışmak çok mu absürt. Başkasının göremediği sorunlarla boğuşup onu düzeltmek. Sadece biri bana bir şey söylediğinde çalışmak ve sadece o şeyi düzeltmek mi gerekli gerçekten. Hiç bir zaman mükemmel olduğumu veya en iyisini yaptığımı düşünmedim. Her zaman şunları da yapabiliriz ile bitiriyorum aslında işleri. Vaktim el verdiğince elimden geleni yapmaya odaklanıyorum. Yine de olmuyor.

Kaç kişiye sorarsam sorayım aynı cevabı alıyorum. Çok çalışıyorsun. Sürekli bir iş çıkıyor. Sağdan - Soldan, Oradan - Buradan sürekli birileri bir şeyler istiyor. Herkesin bir şeylere ihtiyacı var. Burada da bu ihtiyaçlar için çalışıyorum. O zaman bunları bitirmem veya bitirmeye çalışmam normal değil mi?

Bazen diyorum bırak bu ayakları. Sende ağustos böceği ol. Sende şarkı söyle, saz çal. 10dk sonra bakıyorum saz çalayım derken bu sazın akordu yapılmamış, telleri eskimiş, cilası soyulmuş bunları düzeltirken buluyorum. Birde diğer tarafta zamanımı ayırıp ta bitirebileceğim işin vicdan azabı geliyor. Teller değişip sazın işi bitince bırakıp geri dönüyorum. 

Böyle böyle derken zaten hiç sevmediğim insanlarla diyaloglarımı iyice azaltıp sadece zaruri konuşmaya başlıyorum. Burada yanlış anlaşılmasın, ağustos böceği ile defalarca konuşmaya çalıştım, kraliçe karıncaya veya diğer habitata derdiğimi anlattım. Yine de hepsinin farkında olup ağustos böceği çalışmıyor demesin rağmen bir şey değişmedi.

Artıkta değişeceğini düşünmüyorum. Sorun oradan yine bana geliyor çünkü. Tembelliğime, miskinliğime geliyor. Neden ağustos böceğine katlanıyorum? Neden bu kraliçe karıncaya uyuyorum? Neden bu kolonideyim? Benim elimde olan ve değiştirebileceğim tüm bu soruların cevaplarını bilmeme rağmen bu cevapları değiştirmek için herhangi bir çaba sarf etmiyorum. Önceden de bahsettiğim Azrail ile olan anlaşmama uymayan azrail efendi sebebi ile hala uzatmaları oynadığımı düşünmekten alamıyorum belki de kendimi.

Bilmiyorum. Yazıyorum öylesine. En azından bir yerlerde bir şeylerim kalsın.

4 Ağustos 2020

Ah Be Dünya

Yine yazmaya başladık bakalım nerede son bulacak. Bu günkü sohbetimizin konusu tabi ki yine ben. Blog ta her şeyden çok kendimden bahsetiyorum. Kendimi kendime şikayet ediyorum resmen. ilgili makamlara başlığı ile yazdığım bu yazılarım çoğu zaman ilgili beyin, kalp, göz ve kulaklara ulaşmasa da yazmakta fayda var.
Bu yazıya aslında 26.10.2015 te başlamışım. Biraz yazıp bırakmışım. Taslaklara bakıyorum böyle 20 tane taslak var. Okudukça çok garip hissediyorum. Hepsin de isyanım aynı. Hepsinin sonuda aynı. Yarım tamamlanmamış. Kaç yıl olmuş. Neler atlatmış, neler yaşamışım. Yine de değişmemiş duygularım. Yine şikayetlerdeyim kendimi kendime.
Bazen büyüyorum kocaman oluyorum. Bazen küçülüyorum minicik oluyorum. Bazen nefes almayı bırakıyorum sırf sıkıldığım için bazense az geliyor aldığım nefesler. Sürekli aynı döngüde dolanıyorum sanki. Ne kadar çıkmaya, kırmaya çalışsamda olmuyor. Bir şekilde yine başa dönüyorum.Ona buna koşturmaya çalışıyorum ama hiç biride aradığım şey değil. O zaman yine başlıyor sıkılmalarım. Sığamıyorum hiç bir yere. Dar geliyor bu koca dünya sanki.
Bazende kızıyorum kendime. İnsanların ne dertleri var sen oturmuş sıkılıyorum sıkılıyorum. Hem hiç bir şey ile uğraşmıyorsun hem kukumav kuşu gibi aynı şeyi tekrar tekrar yazıyorsun diyorum. 
Bu gün 04.08.2020 hala bitiremedim yazıyı. Sürekli kopuyorum kayboluyorum.O yüzden pratiğe kaçaraktan size bir parça bırakaraktan sonlandırıcam. Yoksa bitmeyecek.


22 Temmuz 2020

Bööööö

He he he He he.
Tutmamış kehanetim ile tekrar geldim. O kadar attık. Tuttuk. yok şöyle yok böyle. sonra yine döndük dolaştık kürkçü dükkanımıza geldik. Kehanetimiz tutmadı. neymiş içimizdeki hismiş te Allah' ım ya. En kötüsüde o kadar inandırdım kendimi ama çıkmayınca. Haydii şimdik bul napcaz. 
Tabi tüm bunların yanında iş yerinde ilk başta "gerekiyorsa hepimiz kodlarız" diye başlayan proje bir kaç kişinin sırtına kalıp birde bu işin denetimi girince, yanında da sürekli farklı işler kitlenince pek bi hevessiz pek bi cansızdım bu yıl. Tam isyan bayraklarını çekmiştim ki CORONA çıktı. 5 senedir belki ilk defa 2 hafta işten uzak kaldım. Sonra tamamen saldım. Napsam napsam diye kafası koparılmış tavuk gibi dolandım bir süre. Mangalara, animelere, dizilere vurdum kendimi. Öyleki 100 bölüm üzeri çoğu shonen webtoon, mangaları bitirdim. Netflixte delicesine bir seri yaptım. Tabi sonunda her zamanki gibi sıkıldım. sonra başladım udemy ye. bir kaç seri derken, birazda corona saolsun online eventler vs. sürttüm durdum. Açıkcası burası hiç te aklıma gelmedi. Sonra gezerken bi baktım bura vardı. dedim ölmediysek şuraya bi küçük not iliştirelim. 
Kıssadan hisse olarak bu ara çok iyi geldi. Yeniden oturup düşünme fırsatı buldum. Sürekli dilimdeki İstanbul' a gitmek için gerekli adımlarımı belirledim. Kendi kariyerimdeki eskik noktalarımı çıkardım. Görseniz korkarsınız listeyi. Rutinler oluşturmaya başladım. 100. kez oyun dünyasına ara verdim. Onepice isimni verdiğim yeni bilgisarımı aldım. (ki kehanet sebebi ile hiç bir şey edinmiyordum. küçük bir kitaplığım oldu. biraz doldu.). Az konuşuyordum zaten daha da az konuşmaya başladım. Boş muhabbetlerden ve ilgimi çekmeyen insanlardan yapabildiğim en kısa yoldan kurtuluyorum. Bunu yapmak için en pratik yöntemim kulaklık. Kulağımdayken duysamda duymamış gibi, görsemde görmemiş gibi davranıyorum insanları. Bilmem nereye kadar devam ettirebilirim bu oyunu ama. Bazıları ufaktan anlamaya başladı. 
Bu yıl sanki biraz daha büyüdüm gibi, azıcık ama. Ara ara yine boşa sarıyorum. Daha az ama eskisine göre. Biraz daha plan kurmaya çalışıyorum. Biraz daha araştırmaya, biraz daha bir şeyler üretmeyi deniyorum. Biraz daha farkındayım bazı şeylere yetişmek için ilk önce o okyanusun dibinden yukarı çıkmam gerektiğinin. ilk önce o yukarda olanları yakalamam gerektiğinin. Ancak ondan sonra etrafıma bakıp karayı görüp ona doğru yüzebileceğimin. Ne kadar zorlasamda bazen eskiye dönüyorum. Devam ettiremiyorum. Yüzeye doğru çıkarken bırakıyorum bazen kendimi. Bir dinginlik olup tekrar yavaş yavaş batıyorum sanki. Aynı canın bir şeyler ister ama ne olduğunu bilmezsin. Buz dolabının kapağını açarsın ona buna bakarsın sonra olanlardan kendine biş yaparsın. Açlığın gitsin diye. ama ilk ısırışta bilirsin bu değildir aslında canının çektiği. seni buz dolabına sürükleyen.İşte bu okyanusta da böyleyim. çıkmalıyım, gitmeliyim, yüzmeliyim diyorum ama aradığım bu mu değil mi bilmiyorum. Bazen bakıyorum herkes kendi okyanusunda farklı farklı işlerle uğraşıyor. Kimi benim anlam veremediğim şeyleri dert ediyor, kimi benim dert saydığım şeyleri görmezden geliyor. Bazende baktığımda ne kadar derindeysem kimseyi göremiyorum. 
Görüyorum ki yine saçmalama performsımdan bişi kaybetmediğim gibi bir sonuca bağlayamama sendromumuz devam ediyor. Yine burada kesicem. Yarıda bir şey olmadan. pıt diye. umarım devamını getiririm.

18 Haziran 2019

Son 1 Ayım

En son başlıkta 8 ay kaldı yazıyor. Hala tüketemedik zamanı. yine döndüm dolaştım geldim kürkçü dükkanına. Toplayamıyorum hiç bir şeyi.Tat alamıyorum.Zorunluluklar olmasa sabah açmam gözümü. Konuşmak istemiyorum, yemek istemiyorum, uyumak istemiyorum. Düşünmek, bir şeyleri aramak istemiyorum. Her gün sadece zaman geçsin, yorulup sızayım diye uğraşıyorum. Sebepler aramaktan, şikayet edenleri dinlemekten, şikayet etmekten sıkıldım.Peşinde koşacak, yapmak isteyeceğim herhangi bir şey bulamıyorum. Anlık olarak bazen esiyor ama devam etmiyor kovalamıyorum.
Her şeyimle içimdeki hisle bekliyorum ölümü. Onu planladım bunca zamandır. onun için uzak durdum bir çok şeyden. O sebeple ördüm duvarlarımı. Sürekli bir dalga var sanki içimde. kıyıya vuran. beni sakin bırakmayan. Düşünmeye, sorular türetmeye, kendimce kurgular oluşturmaya iten. Amaçsızca boşluğa bakmak istememe neden olan. Oyun içerisinde açık unutulan bir karaktermişim gibi. burada duruyorum ama nedenim yok. bir seviyem var ama bunu arttırma isteğim yada aldığım bir görevim yok. sadece bir karakterim.
Hiç düşündünüz mü böyle bir karakter oyunda olur mu? yada böyle bir karakterle oynarmısın. Farm yapan botlardan bile daha boş hissediyorsun.Herşeye itirazın var ama uğraşmak dahi istemiyoruz. Sürekli saçma şeylerden bahsedip, oyunlar, diziler, animeler, mangalar içinde geziyorum. En sıkıntılı olanıda kendi yaptığımın yanlış olduğunu bilmek. İnsanları sessizce izlerken, onların duygularını, davranışlarını görürken içinde bir şeylerin olmaması. Bir çocuğa karşı sevgi, cenazeye karşı hüzün veya burukluk duymamak. Çevremdeki herşeyin uzak gelmesi. Herkesin bir şeylerini dinlemek, onlar gibi hissediyormuş, onlar gibi düşünüyormuş gibi davranmak.
O yüzden de korkuyorum aslında. o hissim doğru değilse. hala devam edeceksem diye. insanların neden devam ettiklerini anlayamıyorum. Dine karşı olan insancım bile kayboluyor. buda daha fazla korkmama neden oluyor.daha fazla kaçmama, daha fazla kendimi robotlaştırmama neden oluyor.Kendime ypaanlar uyduruyorum milletin sorularına karşılık. Sözler veriyorum tutmayacağımı bilerek. 
Bazende kendi yaptıklarım saçma geliyor. burnu havada bencil, sadece kendini düşünen biri gibi hissediyorum. buda daha fazla acı veriyor. sürekli kendimi sorgulamaya başlıyorum niye diye. sordukça cevabım olmuyor. yada olanlar hoşuma gitmiyor. Sonucunu bildiğim halde boş vermeye başlıyorum. Gittikçe daralan bir kutudaymışım gibi geliyor. sanki durvarları her saniye daha sıkıştırıyor beni.
geceleri kimsenin olmadığı sokaklarda boş boş dolanmak istiyorum ama çıkmıyorum. yapmıyorum. sadece isteyip vazgeçiyorum. Eskiden yapardım. ne zaman sıkılsam yürüdüm sadece. ayaklarım ağrıyana kadar. nedensizce. amaçsızca.Aslında beni en iyi o anlatıyor. Herkes bir yerlere bir şeylere ulaşmak için yürüyor. benimde ise yürümek veya yürümemek bile belli değil. yürüken sürekli neden yürüyorum diyip herkes yürüdüğü için adım atıyorum.biraz ileri gidiyorum sonra geri yürüyorum. dönüyorum etrafımda. bir bakıyorum aynı daire etrafındayım. daha öncede bu şekildeydim. buradan geçtim. yine geçiyorum.
içimdekileri bile toplayıp yazamıyorum şuraya.

24 Ekim 2018

10 Ayım kaldı

Ah be. ne kadar zaman oldu. Yıllar geçti. sürekli devamı geleceklerle tutuğum bloğumunda sonuna geliyorum gibi gibi. Kimi zaman saçmaladım, kimi zaman içimi döktüm. Öylesine bi hevesle de başlasam benim için yeri heri her zaman ayrı olacak bu bloğun. Metali metal yapan yegane yerlerden birisi bence. 
15 yıldır dilimden düşürmediğim zamanım doluyor sonunda. kısmetse bu sene içerisinde ölmem lazım. Teorik olarak böyle olması gerekiyor. Yaptığım planlar, duygularım, ihtiyaçlarım her şeyi bu plan için harcadım diyebilirim. Tam planlı olmasa da sürekli zaten öleceksin uğraşma ile geçiştirdim bir çok şeyi. ilk başlarda okul yolundaki bir kendini oyalama idi benim için. Sonradan inanmaya başladım. İnandıktan sonra ise benim için gerçek oldu. bir şeyi yaparken sürekli bu sesi duydum içimde. Derinlerden bir Haluk BİLGİNER tonu ile sürekli fısıldadı. olum zaten ölmicen mi sen neden uğraşıyorsun. olum bırak boş ver. hacı neyse zaten sonra olacağına şimdi olsun gibi gayet samimi bir şekilde ahbap olduk diyebilirim.
Zaman doldu dolacak. 10 ay içerisinde bir şekilde tek yön bir bilet almam lazım. Öteki tarafta ne olurum ne olmam çok umursamıyorum. Cennet cehennem çok ilgimi çekmiyor. Sadece nasıl bir yer olacağı ile ilgili merakım var azcık :D. Benim için ayını alıp yatağa girmek gibi. Gerçek manada huzuru bulabileceğimi düşündüğüm bir yer aslında.Belki ejderha mı bile görürüm. Mavi kanatlarını iki yana açmış bir şekilde gök yüzünden gelir bana doğru. Sonra bir açıklığa kıvrılır bende göbeğine sırtımı yaslarım oda kuyruğu ile etrafımı çevirir ve uyuruz.

Vasiyetim şöyledir ölümümün ardından helva dağıtıla. Yaşlılara tuzlu çocuklara ise şekerli olması gerekmekte bu helvanın.Oyuncaklarım, dolabım, masam ve ayakkabılarımı kardeşime bırakıyorum.Yatak yorgan ve bilimum kalanları ise anneme bırakıyorum. Başka da bir şeyim yok. olurda bir yerden para falan da çıkarsa küçük bir bakkala gelen her çocuğa şeker verilmesi üzerine bağışlanmasını vasyetmekteyim. Başka da bir şeyimi bulan olursa alabilir. mal bulanındır nihayetinde. Belki Gol D. Roger gibi bir yerlere One Piece saklarım.
Neyse çokta saçmalamamak lazım tabi. Yazının selameti açısından. Yoksa bi anda kendimizi marsta kazı yaparken yada elf topraklarında bulabiliriz. Sözün kısası 10 ay sonra benden haber alamaz iseniz bilin ki gökten kemik yağdı. Hemde ne kemik dinazor kemiği. O yüzden es kaza yolu buraya düşüp üşenmeyip bu yazıyı okuyan birileri çıkar ise devamı gelmeyecek bu yazının. Buradaki vasiyetin gerçekleşip gerçekleşmediğini öğrenmek ise senin lanetin olsun kayıp okuyucu. Nasılsa sen bu yazıyı okurken ölü olacağım için lanetleye bilir, musallat olabilirim :D.

3 Eylül 2018

Eski Dostum

Ah be bloğum. Dert oğtağım, sırdaşım, gizli kütüphanem. Nasılsın?
Yine ihanet ettim sana. Kendimi oyunlara, dizilere, animelere, mangalara verdim. İhmal ettim, unuttum seni. Artık kusuruna bakma bu ihtiyarın. Yaşının getirdiği bunama ile unutuyor bir çok şeyi. Eskiden de unutkandı ama artık daha fazla. Geçen zaman zarfında kendi adıma çok bir değişiklik olmadı. Biraz daha yaşlandım. Belki biraz daha tuhaflaştım. Biraz daha insanlardan uzaklaştım. Biraz daha ejderhamı bulmaya olan inancım kayboldu.
Eskiden canım sıkılınca şıp die damlıyodum buraya. Şimdilerde ise kitaplara  ya da uykuya adıyorum kendimi. Nedense bir şeyler üretmek istemiyorum. Düşümek, toplamak, düzenlemek, yazmak zor geliyor artık. Zaten öyle ahım şahım da yazmıyorum ama olsun.Sende de pek bi değişiklik yok. Ormandaki kırmızı başlıklı kızın anneannesinin bile kapısını kurt çalıyo ama buraya bi ben geliyorum. Ha şikayetçi  değilimde iste unutuyorum sonra. Hayattamıydın, en son ne zaman yazdım hatırlayamıyorum.Birde yazmak zor iş be. Aklından geçirdiklerini başkasının anlayacağı kelimelere dökmek. Zor ama rahatlatıcı.Şimdilerde hep eski blogerlere bakıyorum. Çoğu tükkanı kapatmış. Kimsinde yıl olmuş bişi yok. Onlar varken zaman iyi geçiyordu. Her gün bu gün şu güncel veriyo. Bu ay bu verecek diye takip ediyordum. Onların anlatacakları hikayeler, başlarından geçenler sanki yıllardır görmediğim bir arkadaşımın başına geliyormuşcasına okuyordum. Gizli bir büyüsü vardı o zamanlarda blogların. Şimdi videolardan, sosyal ağlardan fırsat bulupta bir şey okuyorlar mı merak ediyorum. Sırf bu nedenlerden kapatmıştım sosyal ağları. Geri açmak durumunda kaldım iz üzerindeyken ama tekrar kapatırım büyük ihtimal. Fark bile etmeden kayboluyorsun içlerinde.
Aman neyse eli günü bırakıp biz kendi işimize bakalım. Ne diyorduk sana mazeret sunuyordum nie gelmedim, iki kelam etmedim die. Saçmalıyorum çoğu zaman. İşle uğraşmadığım yada biri bişi vermediği zaman yapacak bir şey bulamıyorum, bulsam bile bahanelerle kendimi o işten uzaklaştırıyorum bir şekilde.Önce bi bölüm izleyim sonra, önce bi bölüm okuyayım sonra, önce bi oyun oynayım sonra diye diye. O yapmak istediğim uğraşlar, aldığım kararlar puff deyip uçuyor. Sende bu kararlar kısmındasın işte.
Bununla merhaba diyelim yeniden. dönücem ama.

5 Temmuz 2017

Ruhumdaki Karıncalanmalar - II -

Eh hee.. Yine ben. Yine ben.
Efenim yine klasik cümlemizle başlayalım. Uzun zaman oldu be. Bu  zaman zarfında geçen seferki sözümü tutarak sana afili bir isim buldum hemşerim. Adını Bi koydum artık.
Benim özellikle de son zamanlarda bolca kullandığım bu ön ek artık senin adın.Çoğu insan isimleri önemsiz bulsa da ben çok değer veririm. Hatta kullanmaya kıyamam çoğu zamanda usta, genco, abi, dayı gibi ifadeleri seçerim. İsimlerin gerçek anlamda bağlayıcı olduğuna inanıyorum sebepsizce. Kendi ismimde dahil. Farklı bir isim verilmiş olsa nasıl biri olurdum diye kurguladığım bir kaç hayalim vardı. Fırtına, Tayfun gibi isimlerim olsaydı mesela. Esip gürler miydim, çabuk sinirlenir miydim ya da daha farklı anlamlara sahip isimlere sahip olup onların hakkını verir miydim? Kendi ismim tam bana uyacak şekilde. Anlamı ile bir bütün oluşturduğum kanısındayım. Tabi buna katılmayanlar olabilir. Kendileri bilir tabi.
Neyse senden başladım konuya yine bana döndüm. Bi' ciğim. bi hem kolay hemde söylediği anda seni bi mutlu ediyor. Yada beni diyeyim. Buraya gelip böyle saçmalamakta aynı şekilde olduğu için sana uygun olacağını düşündüm. Ayrıca gelemediğim zamanlar için bi dakika gibi bir espride hazırladım artık :D. Diğer bloglara göre ıssızsın, tek ziyaretçin benim ama olsun. Hiç ziyaretçisi olmayan unutulan bloglarda var dimi. 
İsmini de bulduğumuza göre artık başlayalım mı dertleşmeye.
Her zamanki gibi düşüncelerim karma karışık yine bu aralar be Bi. Çok oturmuyo aklımdakiler, Yaptıklarım çok bu işi yaptım hissi vermiyor bana. Etrafıma baktığımda genelde insanlara boşuna uğraşıyorsunuz diyesim geliyor içimden. Bu sebeplerdendir ki pek çıkasım yok evimden. Bilgisayarımın başından oyunlarda bir ora bir bura koşturmak rahatlatıyor beni. O anlarda sanki doğduğumdan beri burada bu işi yapıyormuş gibi hissediyorum. Düşünmeden koşturuyorum sadece çocuklar gibi. Bazen evde otururken niye diğerleri gibi olamadığımı soruyorum? Niye yaşıtlarım gibi kız, para, araba veya ün peşinde değilim? Niye yapılabilecek o kadar şey varken bir şey yapmamayı seçiyorum. Niye milletin kolayca yaptığı şeyler bana dağları delmek gibi geliyor? böyle bir başlıyorum saydırmaya. Sonuç ya derin bir uyku yada son sesle dinlenen bir müzikle bitiyor. Ardından da tekrar açılıncaya kadar itiyorum tüm düşünceleri pandora' nın kutusuna. 
Neyse efenim. ben işe döneyim. Devam etcez ama bu sohbete. senin bu mekana da bir semaver ve çay resmi bulayım diğer seferimize ki sohbetimiz koyu olsun. Zaten sen olmasan kesinlikle bir psikologa gidip onu çıldırtırdım bu toplayamadığım düşüncelerimle.
Hadi buralar sana emanet.

16 Mayıs 2017

Ruhumdaki Karıncalar - I -

Ah be blo... sende olmasan... Garibim bayağıdır... sana bile gelip iki kelam edemedim. İçimdeki mutluluk kayıp bu aralar... Bir şeyler yanlış farkındayım ama ne olduğunu bulamadım. Kendimi bozulmuş bir saat gibi hissediyorum. Akrep ile Yelkovan' ım hareket ediyor ama gösterdiğim zaman doğru mu bilmiyorum. Zamanı da umursamıyorum aslında. Sadece geçmesi için çabalıyorum son zamanlarda. Dolu dolu geçmiş yada boşa harcamışım önemli değil. Tek istediğim zamanın katili olup sürekli daha fazla zaman öldürmek. Eskisi gibi tat vermiyor oyunlarda. Hangisi olduğu fark etmeksizin hepsinde bir iki elden sonra sıkılıyorum. Sonrada başka oyunlara geçiyorum. Eskiden bir başlardım ne olduğu fark etmeden bir bakmışsın akşam olurdu. Yapcak bişi yok artık.
Niye neden sorularımdan da kurtuldum gibi bu aralar. Sormuyorum yada soracak gibi olursam kendime böyle sorular hemen bir kitap açıyorum yada uyuyorum. En güzeli bence. Niye kendimi içinden çıkamayacağım saçma sorular zincirine iteyim ki. Her zaman ki gibi gene geldim sana dert yanıyorum be blo. Bir ara seni de kapatmayı düşünmedim değil. Kendimle ilgili internette baya bir kaynak oluşturuyorsun. yok edeyim falan dedim sonra kıyamadım işte. Değerini bil. Pek düşünmezdim genelde böyle dedim mi. Eski blogculara bakıyorum bir çoğu bırakmış. Eski takip ettiklerimden güncel yazan hemen hemen kimse kalmamış. sadece anime - manga grupları. Onların bile içinden çoğu kapamış dükkanı.
Gelelim özür faslına. Efenim kusuruma bakmayın bayağıdır yazıyorum aslında. hemen hemen ayda en az bir kere karalıyorum buralara ama malesef çoğu taslak olarak kalıyor. Bir kere yazmaya başladığımda tamamlayıp yazdı isem yazdım yoksa sonsuza kadar taslak oluyor. Tekrar ilk yazarken ki hissiyatımı yakalayamadığım için devam edemiyorum yada gelmiyor tamamlamak o yazıları içimden. O yüzdendir 5 aylık kaçaklığım. O yüzden yeni bir formül ile geldim. Yazı dizisi gibi yazıcam. olduğu kadarı ile. I-II-III gibi numaralar vereceğim bir birinin devamı olduğu belli olsun diye. O yüzdendir ki yolu düşüpte okuyan o şansız kişi bir son bekleme yazılarda artık. İmla hatalarına takılma. Öncekinden bile tutarsız olacaktır yazılarım. Sadece bir konuşma yada sohbet olarak görüyorum çünkü artık. Zaten ikinci kez kontrole girersem bitmez taslaklara atılır bunların bir çoğu. Ayrıntılara çok takılan, hatta içinde boğulan bir kişiliğim var malesef. O yüzden hiç o taraflara bulaşmamak en iyisi.
blo değilde sana da orjinal bir isim lazım aslında. blogcan falan dedim ama pek uymuyo. Pek beni, seni yansıtmıyor. sen daha çok benim, çok konuşmadıklarımı yazdığım,  gemimin seyir defteri gibisin. o yüzden bir sonraki sefere unutturma sana affilli bir isim verelim. şimdilik burada  bırakayım. Umarım bir sonraki yazım yakında gelir. hadi buralar sana emanet.

30 Ocak 2017

Geçti Gitti Bitti

Ah ahh eski dostum.
Zaman geçiyor.. Bazen hızlı bazen yavaş, bazen gülerek bazen ağlayarak. Koskoca bir senemiz daha bitti. takvim yaprakları viyuvv viyuvv vızzz diye geçti. Aldığım kararlar yine çöpü doldurmaya yetti bu sene de. Düşündüklerim, planladıklarım diğer senelerde olduğu gibi defterimde bir not olarak kaldı yine. Bir yandan sevinçliyim tabi. Yıllar geçse de değişmiyorum. Herhalde iyi bir şey bu. :D
Neyse efenim. İşte öyle. Gene lafla yürüttüğümüz peynir gemimiz karaya oturdu bu yıl. Seneye inşallah. Kürek çekecek veya o yön yanlış gitme diyecek bir şeyler geliştirmem lazım tabi.
Neler neler oldu koca senede. Buralara bile gelemedim içimi dökemedim. Birazda yaşlandık galiba.
işler güçler, insanlardan kopup evime kapanmam ve sonra tekrar dışarı çıkmam derken geçti gitti.
Artık geçmişle ilgili yapacak bir şey yok. Önümüzdeki yılda şu ejderi bir bulalım ilk önce. İlk hedefimiz bu olsun. Yıllardır ejder arayışımı sürdürüyorum. Liseden beri peşindeyim bu arkadaşın. Hani türk filmlerinde olur ya. Küçükken ailesini falan öldürülür sonra intikam için peşine düşer baş kahramanımız elemanın. Benimki de benzer bir takıntı. Küçüklükten yollarda kurduğum kaçış planlarım arasından fırladı aslında.
İlçe de büyüdüm ben. Çok ta ilçe değilde köy diyebiliriz hatta. Okula erken giderdim. Süsüne düşkün kardeşimin hazırlanmasını beklemeye dayanamayıp fırlardım tek başıma. Birazda uzaktı tabi. Her çocukta olduğu gibi bizim içinde ara yollar, tarla içinden geçmeler, derenin kenarından gitmeler falan eğlenceli hale getiriyorduk bir şekilde. Bu yolculuklarda özellikle sabahları sürekli karşıma çıkacak kurt, domuz vb hayvanlardan nasıl kaçarım stratejileri geliştirirdim. Koşmak, tırmanmak, dövüşmek,saklanmak niceleri. Hiç çıkmamış olsalar da seviyordum sabahları böyle hayaller kurmayı. İşte bu hayaller içerisinden birinde de ah bir ejderham olsa versiyonu vardı. Evin arkasında biniyorum ejderhaya mavi kocaman bir şey ama. Uçuyoruz gökyüzüne. Zaten havalandı mı görebiliyorum her yeri.ilk başlarda korkuyorum, binmiyorum falan. Sonra peşimde dolanmasına dayanamayıp beraber dolaşıyoruz. Benden başkası göremiyor tabi.Geziyoruz sürekli. Tepeleri, dağları geziyoruz.Bana hayvanların dilini öğretiyor. Adını bile bilmediğim canlılarla tanıştırıyor. Sonra geri geliyoruz eve. Beni yere indiriyor ve kendisi tekrar havalanıp kayboluyor.
Eee tabi ki büyüdükçe maalesef aynı hayalleri kuramıyor insan bir türlü. Malum sürekli değişiyoruz.Okul, eğim, maddiyat derken. Hepsi bizlerden, o masum hallerimizden parçalar koparıyorlar aslında. Büyüdükçe bu kopan parçalarımızla hayallerimiz değişiyor, çoğu insan su gibi hangi kaba düşmüş ise onun şeklini alıyor mecburen. Bazıları da  her kopan parça ile daha da kopuyor hayattan. Daha fazla kaybediyor hayata karşı olan ilgisini. Yere dökülmenin yollarını arıyor içine sıkıştığı kapta. Neyse daha fazla devam edersek yine kendimizi farklı okyanuslarda bulacağız.
Ara sıra yine mavi ejderhamı düşünüyorum. Otobüslerde kafamı cama dayadığım da mütemadiyen kendisi de bana paralel şekilde uçarak sırıtıyor. Sanki benimle gelseydin böyle olmazdı der gibi. Sonra hızlıca geçip gidiyor yanımdan ve ben arkasından bakıyorum. Tüm bunlar olurken yanlarında kendim olduğum arkadaşlarımın ne yapıyorsun sorusuna cevabım oluyor artık kendisi. Ejderhamı arıyorum arkadaş. O kocaman mavi ejderhamı arıyorum ben hayatta. Çok düşünmek, planlar kurmak, hedefler belirlemek istemiyorum ki ben. Verin ejderhamı bana yeter. Evim olsun, arabam olsun, şunum olsun bunum olsun istemiyorum. Sadece ejderhama binip onun diyarına gitmek istiyorum ben.
Nereden başladık nereye geldik be. ohoooo. Solucan deliği gibi oluyor yazılar. bir anda belirip bir noktadan alıyor insanı nereye çıkaracağı ise meçhul. Geçen giden yıldan başladık, ejderhadan çıktık gene. Hayırlısı elbet bir gün doğru solucan deliğinide bulucaz. adam gibi bir yazı yazıcaz. 
Neyse kaçayım ben.

22 Ekim 2016

Aşka Benzer Uyumak

Dün yine uyumak üzere yatağımın yolunu tutmuşken aklıma gelenleri paylaşayım dedim. 
Efenim aslında bir aşk uyumak. Hatta dünyadaki tüm aşklardan daha fazla bir aşk. Uyuyan insanda Mecnun'dan, Leyla ' dan daha fazla aşık. Daha fazla bağımlı.Şimdi biraz bu aşktan söz edeyim size.
Aşkımızın başlangıç noktası doğduğumuz zaman aslında. Doğumumuz ile birlikte ilk aşk maceramıza başlıyoruz. Belli bir yaşa kadar sürekli uyuyoruz. Anlayacağınız sürekli sevdiğimiz ile beraberiz. Bu da bizim büyümemizi sağlıyor. Sonraları alışmaya başlıyorsun bu aşka. Yine de her akşam tekrar buluşuyorsun sevdiğinle. Bazen fazla geliyor bu aşk ve başın ağrıyor. Sıkılıyorsun. Akşam olunca yine dönüp bırakıyorsun kollarına kendini. Belkide en büyük huzuru on da buluyorsun. Bazen direniyorsun. Aşka mani olmaya çalışıyorsun. Bırakmaya terk etmeye yelteniyorsun. En fazla 1 gün dayana biliyorsun. Sonrasında eskisinden bile daha fazla bir sevgi ile bırakıyorsun kendini ellerine. Yıllar geçse de. Büyüyüp,yaşlansan da yine bırakamıyorsun. Tam tersine daha da fazla ihtiyaç duyuyorsun ona.
Yukarıda anlattıklarım ile bir kıyaslayın kendi aşklarınızı. Hangisi daha gerçek aşk. Hangisi her yaptığına rağmen böyle karşılıksız yanında kalıyor. Hangisi aşk terimine daha fazla uyuyor. Seni asla terk etmeyeceğini bildiğin uyku mu yoksa birinin aramızdakiler bitti dediğinde biten sözde aşklar mı?

7 Haziran 2016

Böhöööööö

Ramazanla birlikte döndüm yeniden. Efenim nasılsınız. İn, cin yafrum ne yaptınız. Bir siz bir ben zaten buranın yolcusu. Yine saçmalama kotamı doldurup yazıyı yoldan çıkarmadan aklımdakileri yazıp kaçayım. 
Son zamanlarda yine üşengeçlik de seviye atlıyorum. Hani efenim garfield bile benden çalışkandır yani. O derecelere geldim neredeyse. Boşta değilim. Başımı kaşıyacak zamanım olmaması lazım ama ben yinede yoğunlaşamıyorum.  Bir türlü planladığım gibi çalışma isteğim dönmüyor bana. Normal şartlar altında (bundan sonra n.ş.a olarak anılacaktır) planlar yapar ve buna uyardım. Artık olmuyor . Kendi yaptığım planlara isyan eder olmuşum. Buraya yazması bile zor geliyor. Nedenini de bilmiyorum açıkçası. Sadece bahar yaramadı bana. Yazdan ümitliyiz. 
Bana göre benim tekrar eski halime dönebilmem için temiz bir dayağa ihtiyacım var. Öyle bir dövmeliler ki beni bir karış havadaki o aklım kafatasımın içerisine girsin. Diğer organlarla iletişime geçsin ve ben bu boş vermişlik halimden çıkıp bir şeyler için uğraşan normal bir insan olayım. Arkadaş herkes öyle böyle bir şeyleri kovalıyor. İyi kötü. Zor kolay. Kimi ev almaya uğraşıyor kimisi evlenmeye, kimi arabasının modelini yükseltme derdinde, kimi işten kaytarma, bazıları para peşinde bazıları aşk. Yine de sabah kalktıklarında bir amaçları var.
Özellikle askerlik sonrasında bende hiç bir amaç yok. şunu yapayım bunu yapayım isteğim yok. Hani bir araba alacağım ona bile çok önemsemiyorum. N.Ş.A da o arabayı alacağım dediğimin ertesi haftası alır kurtulurdum. Uzatmaktan nefret ederdim. Şimdi ise salla abi modundayım resmen.
Ne diyorlarsa desinler depresyon mu bunalım mı bilemeyeceğim. Baharı bu mod da tamamladım. Artık dur demek lazım bir yerde. Yoksa kendi kendinin kuyruğunu yakalayan yılanlar misali kendimi yemeye başlayacağım. Eskiden çok övündüğüm doğru karar verme çizgime dönmem lazım tekrar. Sadece buna değil bu kararları yumurtanın son anına kadar da beklese uygulayan o haleti ruhiyeme de kavuşmam lazım. Kavuşmazsam oynadığım oyundan bile tat alamayacağım. İzlediğim dizi bir haz vermeyecek. Takip etmek için anime, manga aramayacağım. 

Hep bir şeylere karşı saçma bir inada sahip oldum. Hele ki birde bu inadıma karşı biri çıkmışsa tamam. Hayatta vazgeçmem. Yanlış olsun doğru olsun. Bana zarara versin fayda sağlasın. O öyle olacaktır. Bendeki en kötü huylardan birisi malesef. Can çıkmadan da huy çıkmazmış. Yani yapacak bişi yok. Bazen böyle uzun uzun hayal kuran insanları düşünüyorum acaba nasıl yapıyorlar. Benim gibi 3 saniye içerisinde bir işten sıkılıp diğerine atlamamayı nasıl başarıyorlar. 
Her paragrafta bir konu işliyormuş gibiyim. İyiki öğretmen olmamışım :D. Neyse. yine raydan çıktık. Bir uçtan girip denizin dibinden çıktık gibi. Bazen internette rastgele bloglara giriyorum. Öyle ilginç öyle değişik yazılar var ki. Onları gördükten sonra bunları yazan insanlarsa ben neyim diyorum. Birde bu yazıya es kaza yolu düşecekleri düşünüp. Nasıl tepki vereceklerini merak ediyorum .:D
Hadi kaçtım ben. 

28 Mart 2016

Uzun bir aradan sonra

Yine ben. Kendi bloğuma kim gelecekse. Neyse. Ne yalan söyleyeyim. Açıkçası burayı unutmuştum. Ben yazıyor ben çiziyorum biliyorum ama yine de bu aralar tam olarak kendimde değilim. Yine boşladım her şeyi. Yine bıraktım kendi haline dünyayı. O yüzdendir ki yeni yeni kalkıyorum tekrardan. Felsefe okumak istiyorum. Nedeni yok. içimden öyle geliyor. Aynen fiziği sevmeme rağmen elektronikten nefret etmem gibi. Ya da eskiden aşık olduğum matematikten artık köşe bucak kaçmam gibi. Kendimi bulacağımı düşünüyorum felsefe bilgisi edinirsem. Hiç değilse kendimle daha profesyonel olarak tartışabilirim :D.
Genelde hep inişli çıkışlıdır ruh halim. Bazen olur yanımdaki atom bombasını duymam bazende karıncaların ayak sesleri rahatsız eder beni. Tabi aynı gün içerisinde oluyor tüm bu durumlar. Bahaneler üretmek istemiyorum. Tam olarak neden böyle oluyor anlamış da değilim aslında. Güne geri dönüp baktığımda görüyorum. Ya da  bazı arkadaşlarım uyarınca. Neyse gene kaynattım dersi. Efenim felsefe aslında tam benlik bir alan. Dinlemeyi okumayı seviyorum. Hayal kurmak, uydurmak ve kurduğu hayallere inanmak benim işim ya. Tabi ötesine hiç bir zaman geçmedim. Sadece hayal kurar, inanır biraz mutlu olur bırakırım. Peşinde koştuğum kovaladığım her hangi bir hayalim, düşüncem, ideolojim ya da amacım yok. Yine de seviyorum her şey için bir hikaye uydurup  hayal etmeyi.

Kurduğum hayallerde yaşamak, hele de gece onları düşlemek paha biçilemez bence. Yine de o hayallerden uyanınca bir nebze üzülüyor insan. Düşünsene gece bir ejderha ile uçuyorsun. İstediğin, yöne , istediğin yere. Sonra sabah kalkıp işe gidiyorsun. Çevremde hayali olan ve onun hayalini gerçeğe dönüştürmek isteyeceğim birileri olmalı. Aynen animeler de, mangalar da yada efsaneler dekiler gibi. Bir kralın yanındaki bir adam, bir direniş çetesindeki biri, bir oyundaki ekip arkadaşı. Ana karakter olmayı istemem hiç bir zaman. Yan karakter olacaksın. Ana karakterin hayalleri o kadar uçuk, o kadar imkansız olacak ki sadece bir kaç kişi inanacak. Hatta ilk başta ben bile inan mamalıyım ve beni ikna etmeli.Yoksa zaten "Kedidir kedi" der geçerim.
Uuuuuu. Yine uçtuk arkadaş. Rüyalarımda böyle ya. bir bu rüyadayım pat başka birindeyim. Sonra başkası. Sabah olunca da biç birini hatırlamıyorum doğal olarak. Hep türkçe derslerindeki giriş,gelişme,sonuç olayını iyi anlatmadıklarından yada benim iyi dinlemememden kaynaklanıyor. :D
Yazmaya çalıştığım küçük hikayelerimde böyle. Bir bakıyorum elf olarak başladığım hikayeden bir fare olarak çıkıyorum. Yada ejderha aramaya çıkmışken uzaylı yaratıklarla savaşıyorum. Yok böyle bir şey okuyan direk yani. film şeridi kopup başka bir filme eklenmiş gibi oluyor.
Neyse bir saçmaladık sonunu alamadık. Bu yazının ana fikrini bence öss de sormalılar. Kimse bulamaz. Soranda dahil. :D Hadi güle güle gideyim ben. Sen de seni okuyacaj, dünyası daha da karışacak bir masum köylü bekle burada :P

13 Ekim 2015

Yarım yamalağın vücut bulmuş hali...

Anlamıyorsun bazen kendini, çevrendekileri. Kendi yaptıkların bile anlamsız gelmeye başlıyor. Sanki zihnin hala derin bir uykuda ve sen onun uyanmasını beklerken yaşıyorsun dünyada. Senin için bir şeyler ancak zihnin uyandığında anlam kazanacak. Dünyada insanların birbirini yemesinin sebebini o zaman anlayacak, belki onlara biraz daha benzeyerek bir şeyler kazanmaya başlayabileceğim. 
Benim gibi maymun iştahlılara gelsin
Şimdilik yine aynı şekilde kara düzen devam ediyor. Yine her şey monoton ve sıkıcı gelmeye başlıyor. Zaten uzun vadeli bir şeyler yapabilecek kadar irade sahibi biri değilim. O iş hakkındaki dikkatimi azami üç saat tutabiliyorum. Sonrasında ilgili konu benim için sıkıcı bir işten öteye geçmiyor. Sadece işte değil bu. Kendi başlattığım planladığım projelerde, uygulamalarda da böyle vaziyet. Hep şikayet ettiğimi düşünebilirsin ama değil. Birkaç kere denedim düzeltmeyi. Bir işi tam olarak bitirmeyi. Durum böyle iken atanmış görevlerde böyle bir sorunum yok. Madde madde biri bana bir şeyler yazıp onları istediğinde tamamlıyorum. Hatta normal olası sürelerinden daha kısa sürede tamamladığım dahi söylenebilir. Böyle bir durumda da tek aranılan özellik işin durumunu sorgulayacak birisi. Birinin kontrol edeceğini bildiğim işlerde psikolojik olarak daha üretici olabiliyorum. Kendi başıma yaptıklarım her zaman sadece laflarda kalıyor. Grup olarak alınan kararları uygulamada daha başarılıyım. 
Hal böyle iken evde bir şeyler üretebilme ihtimalim sıfıra bayağı yaklaşıyor. Kendimde gördüğüm belkide en büyük eksikliğim bu. Kesinlikle evde bir şeyler yapamıyorum. Yapsam dahi üretici olarak değil palangalı köle gibi yaptığım için ortaya çıkan şey beni tatmin etmiyor.
Şöyle bir baktığımda ne yapıyorum bir işim olduğunda inceleyelim. Açıyorum bilgisayarımı ki sabah kalkınca yaptığım ilk iş. Bilgisayarın güç tuşuna basmak. Gözüm bile açılmadığında ellerim otomatik olarak yapıyor artık bunu. Açılınca ilk hedef www.türkanime.tv ye bir bakman yeni bir anime gelmiş mi diye.  Bu da yine istemsiz gelişen eylemlerimden biri. Tüm animelerin yayınlandığı günleri, saatleri dahi bilmeme rağmen yinede gidiyorum. Bilgisayar başındayken günde birkaç kez tekrarlıyorum bunu istemesem, farkında olmasam bile. Sonrasında www.mangadenizi.com geliyor. Bakıyorum hemen yeni gelen manga var mı diye. Varsa o saniye içerisinde hemen hüpletiyorum. Bu da diğeri gibi gün içerisinde bir cronjob a bağlanmış gibi kendini yenileyen bir işlemim. Buna da baktık bir şey bulamadık. Sırada www.manga-tr.com var. Genelde en ümitsiz geldiğim yer burası. Burada da bulabilirsek okuyoruz. Bulamazsak hızla kaçıyoruz. Sonrasında bir kaç çene çalacak insan aradığım mabushimajo.blogspot.com ve mavimanga skype grubu geliyor. Oradaki insanlarla beraber saçmalamak iyi geliyor. Unutuyorum bir çok şeyi ve zaman geçiyor. Bu grupların hiç birinde hiç bir görevim olmamasına rağmen yine de sızıyorum aralarına. 
Her zamanki gibi gülüp geçelim
Tüm yukarıdaki işlemler yaklaşık 10 dakika falan alıyor. Sonra başı gövdesinden ayrılmış tavuk misali kalıyorum öyle. İşte sıkılma evresi burada başlıyor. Bu evreye geldiğimizde ise www.yeppuda.com, www.asyadizi.com gibi sitelerden hemen bir kore veya japon dizisi arayışım başlıyor. Özellikle son çıkanlar tek tek gezilip yorumları ve konusu inceleniyor tarafımdam. Bir süre sonra bir şeyde karar kılmışsam başlıyorum izlemeye yok kılamamışsam ikinci adresimiz yabancı diziler. Bu sefer kore dizilerinde uyguladığım algoritmayı yabancı dizilerde uygulamaya başlıyorum. Bulduysam izliyorum. Buradan da sonuç alamadı isem yabancı filmler, türk dizileri vs diyerek devam ediyor. Bir süre sonra elde avuçta bir şey yoksa eğer. Battle.net açılarak o günkü ruh halimi yansıtan bir oyun seçiyorum. Heroes of strom, starcraft, heartstone bir sürede bunlardan uğraştıktan sonra. Döngü yine başa sarıyor ve aynı şekilde devam ediyor. 
Şimdi diyeceksin ee nerede iş. İş aklımızdaydı bilgisayarı açınca ve bu kaos döngüsüne girince kaldı. Zaten bu döngüden bir şeyler bulamayıp iyice sıkılırsa canım o zaman hiç  işmiş düşünemiyorum. O zamanda tek seçenek uzun boş sokaklar oluyor. Bunun sonucunda ise iş yine kalıyor. Projeler taslak aşamalarında bekliyor. Her şey bunu da yapayım olarak belirlenip senelerce listede yerini alıyor.
Neyse solucan deliğine kayseriden girip japonyadan çıkmak gibi oldu. Bu günlükte bu kadar. Saçmaladık rahatladık. Hadi güle güle. Burada bile yarım bir sürü yazım var... :D

24 Ağustos 2015

Hebele Hübele

dominos,teknokent,pizza,
Dominos - Aşağı kapı açık... 
Bu kodu yalnızca belirli insanlar anlayabilir. Bunun şifresini çözmek için belirli insanları tanımalı, aynı pizzayı bölüşmeli ve gece bilgisayardaki her şeyi bırakıp ogrimara doğru sebepsiz yere koşmalısınız.
Hayatımda tanıdığım en güzel insanlarla en güzel anları ifade ediyor benim için bu. Birbirinden değerli iki abimi ve başına bela olduğum bir arkadaşı ifade ediyor. Beş dakika önce incelediğimiz php class yapısının, tahtaya çizdiğimizi veritabanı diyagramının yerini 5 dakika sonra "Magic the Gathering" ırklarını ve destelerini tartıştığımız bir olaya dönüşmesi bence şahaneydi. Fireworks ile yaratılan şaheserlere tanık olurken, php nin derinliklerini izleme şansı yakalıyordunuz. Film sitelerinin, botların nasıl olduğunu, nasıl çalıştıklarını anlarken bir yandan da yanınızda bulunan taze çayın keyfini sürüyordunuz. Sıkıldığınızda karşınızda çamlık karşılıyordu sizi. Enerji veriyor, ilham kaynağı oluyordu. Müziğimiz hiç eksik olmazdı. Sürekli çalardı bir müzik kutusundan gelirmişçesine. 
Magic The Gathering
Tam olarak dört kişilik bir kabileydik. Herkesin sıkıntıları vardı. Kaybettikleri vardı. Yine de aşırı mutluydum ben.  Zevkliydi çalışmak. Eğlenceliydi bir şeyler öğrenmek. Hepsinin bir hayali vardı. Yapacakları hedefledikleri. Kendi şirketimizi bile kurduk hayallerimizle. Hemde kaç kere. En ince ayrıntılarına kadar hesapladık. Alınacak malzemeden çalışacak personele kadar. Yapacağımız işlerden ödeyeceğimiz vergiye kadar düşünen bir yapıda. Çok güldüm. Belki hayatımda en fazla orada güldüm ben. Belki en fazla orada bıraktım düşünmeyi. Hani bir suyun üzerinde kağıttan bir kayık olur. su akar götürür. Kağıt kayıkta hiç direnmez. İşte öyleydim bende.
try2live - Bir kişinin azminin göstergesi

14 Temmuz 2015

Bir daha yardım mı asla. Ne haliniz varsa görün.

Şuan burnumdan soluyorum desem ne kadar doğru olur. Normalde de burnumdan soluyorum ama şuan acayip. Beyin damarlarım patlayacak sanki sinirden.
Her şey telefonuma gelen yandaki mesajla başladı. her gün geliyor zaten böyle mesajlar, efenim neden uğraşayım demedim. Yapmış olduğum uğraşıda tamamlamanın sevinci ile sıvadım kolları. Telefonumun ekran görüntüsünü çekeyim de polise bildireyim dedim. Demez olaydım. İlk zorluk baştaydı zaten. Nasıl çekiliyor bu telefonun ekran görüntüsünün fotoğrafı dedim. az araştır taraştır buldum onu. Samsung telefonlar için Orta bölümdeki Menü Tuşu + Güç tuşu ile ekranın fotoğrafını alabiliyormuşuz. Sizde faydalanın lazım olur belki. Efenim neyse. Hemen açtım mailimi ekledim eklere, gittim birde emniyet müdürlüğünün adresini buldum. Mail göndereyim dedim. Hem hızlı hem pratik. Zaten fotoğrafta da görüldüğü lazım olabilecek her türlü bilgi mevcut. Maili yolladım. Toplam harcadığım süre 5 dakika en fazla. Sonrasında birde iç işleri bakanlığının 155 polis şikayet sayfasını buldum. Oradan da hemen formu doldurarak yolladım. Eklere fotoğrafı da yükledim. Sonrasında telefonum çaldı. Normal şartlarda duymazdım. Yine şanslı adammış kulaklık'im kulağımda değilmiş. Neyse açtım. Arayan polis. efenim neymiş ne zaman aramışmışlar, ne demişmişler. Dedim ben size mail ile ekte her  şeyi yolladım. Adam yok bize mailiniz gelmedi diyor. Dedim nasıl o zaman nasıl beni aradınız. Kem de kümde şöyle de böylede derken ekiniz gelmemiş dedi. Durun bir saniye dedim. İnboxun bana kazandırdığı gönderdiğim gmail hesabımdan gönderdiğim maillerin bir kopyasını da bana göndermesi özelliği ile maili bulup açtım. Ekini kontrol ettim. Her şey tamam ben göndermişim dedim. Adam birilerin bağırdı falan. Sonra yine bir şey demeden kapadı telefonu. Tabi bendeki sinir yükseldi. Hemen o sinirle ne yaparım ederim diye dolanırken aklıma btk geldi. Dedim gideyim şuraya oradan şikayet edeyim. Sonuçta gsm, teknolojik bir alet ve bilgi teknolojilerine girer. Google amcanın da vesilesi ile
direkt buldum. Bulmaz olaydım. Bir şikayet yazayım dedim üyelik istedi. Üyelik sayfasına yönlendirdi. Sayfada ne ssl çalışıyor ne bir şey. Google Chrome tarayıcımın saniyesi ile sertifika geçersiz dedi. Allah belanızı versin diyerek devam ettim . Bilgileri giriyorum. her şeyi girdim. girdim. formu gönder dedim. sonra hata verdi. Neymiş parola da noktalama işaretleri ile büyük harf kullanılamazmış. tamam dedim. olabilir. Forma bir baktım hiç bir bilgi kalmamış. Baştan post etmiş. Dedim sizin gibi BTK' nın......... Neyse burada da aylık sinir katsayımıza puanlar biriktirirken. Tamamladım üyeliği. Efenim sonrasında şikayet etmeye çalışıyorum. Yok olmuyor. Tüketici şikayeti bölümü tamamen gsm firmalarına ayrılmış . Ne başka bir şey yazabiliyorsunuz. Nede sizi normal bir şikayet için yönlendiren bir yer var. Bilgi edinme başvurusu linkleri çalışmıyor. Kayıt dışı imei yi bile dedim yok. Site var ama hayalet misali. sonra içimden gelenleri kusmak için . Öneri bölümüne girip içimi bir güzel döktüm. Ben bunları yazarken emniyetten 3. kez arıyorlar. 
Oradan da kazandığım yeni sinir kat sayılarım ile beraber sinirimden zor duruyorum yerimden. Sonra emniyetten aradılar. Efenim neymiş mailin ekini alamamışlar. Tekrar numarayı istiyorlar. Ben içimden sakinlik için bildiğim nefes alma tekniklerini uygulayarak adama bilgileri verdim. Az öncede yine aradılar bu kezde gönderilen mesajın içeriğini soruyorlar. arkadaş az önce aradığında niye sormadın o zaman. Niye basit bir olay için 3 kere aranmak zorunda kalıyorum ki ben. 
Sonunda da sinirim yatışsın diye attım kendimi buraya. Okuyun da ibret alın bari.

8 Temmuz 2015

Yetenek?

Efenim. öncelikli olarak yine haftada bir yazı hedefimize ulaşamadığımızı ve bir aydır kapının önünden dahi geçmediğimizi belirtmek isterim. Tabi ki içimiz kan ağlıyor. Kendimize bahaneler üretiyoruz ama yapacak bir şey de yok. El klavyeye gitmeyince, gitse de ilham veya ilhame gelmediği sürece olmuyor bazı şeyler. Şimdiki yazacağım yazıda daha çok can sıkılmışlık, iş bulamamak ve ramazandan kolayı kafayı tam olarak toparlayamamaktan kaynaklanıyor diyebilirim.
Neyse efenim yine derin denizlere açılıp çırpınmaya başlamadan konumuza dönelim. Konumuz neydi? Neydi ki? Evet. Evet. Daha konuyu belirlemedik. Paniğe , heyecana gerek yok. Sakin. Sakin.
Konumuz yetenekler olsun. Uzun zamandır aklıma takılan bir soru işaretini daha tutturayım buraya.
Efenim nedir bu yetenek, yetenekli olanlar ile olmayanlar arasında ki farklar nelerdir gibi iki soruyla başlayalım hemen.Bu yetenek denen meret aslında tam tanımlanamıyor. Şudur budur diyemiyoruz anlayacağın. Yaklaşık tanım olarak bir işi yapabilme becerisi diyebiliriz bence ama bu beceri çok üst seviyede. Nasıl desem tam olarak bilmiyorum aslında. Demek istediğim şey yetenek denilen o özelliğe veya ateşe artık ne deniyorsa ona sahipsen herkesten farklı bir şeyler yapabileceğin. Bu demek değildir tabi yeteneği olmayanlar o işi yapamaz. Onlarda yapar ama işte sadece yapar. 
Zamanla ve çalışarak yeteneği olup bunu geliştirmeyen birini geçebilir belki ama asla yetenekli ve bunu geliştirmiş bir kişisinin bıraktığı bırakamaz arkasında. En basitinden örnek verecek olursak bunu müzikle yapabiliriz. Herkes bir müzik aleti çalabilir. Hepimiz iyi veya kötü elimize bir gitar aldığımızda tellerine vurarak bir ses çıkartabiliriz. Bu işi sevenler bir kaç seviye yukarı bile çıkıp şarkı çalıp, söyleyebilirler. Hatta daha fazla emek vererek bir şarkıcı dahi olabilirler. Yinede gerçekten bu yeteneğe sahip olarak doğmuş ve geliştirmiş bir müzisyenin yanında güneşin yanındaki mum gibidirler bence. Bir yetenek sahibi ki ben onlara dahiler diyorum. En büyük özellikleri karar verdiler mi durdurulamaması ve bir çok olumsuzluğa rağmen yeteneklerinin kendiliğinden gelişmesi.
Kimler de bulunur bu yetenekler sorusuna cevap ise hemen hemen herkeste. Belli seviyelerde belli oranlarda yada hiç olmayacak şekilde dağılır. En üst seviye yetenekliler bizlerinde dahi olarak bildikleri insanlardır. Dahiler sadece zekaları ile değil eserleri ile yaptıkları ile anılır ve bir dahiyi ancak başka bir dahi geçebilir. Onların biz yeteneksizlerden en büyük farkı bence bakış açıları ile hayal güçleri. Olaylara bizden farklı bakıyorlar. Bizim göremediklerimizi görüyorlar. Bence bu yüzden de bizim yapamayacaklarımızı yapabiliyorlar. Sanki bir mangadaki veya bir anime'deki karakterler gibi oluyorlar sonra. Anlayamadığımız, anlamdıramadığımız şekilde gelişiyorlar. 
Bende felsefe olarak yeteneğimin olmadığını düşündüğüm meselelere dahil olmuyorum. O yüzdendir ki hiç bir şeye karışmıyorum. Henüz yeteneğimi bulabilmiş değilim kanımca. Ha diyeceksin var yani bir yeteneğin. Onuda bilmiyorum. Neyse halimiz çıksın falımız inancı ile zamana bırakılan bir umut sadece.
Yine uzattık, yine saçmaladık, yine bir yerde başlayıp hiç bir yerde bitirdik. Bakalım bu halimiz ne olacak. nereye kadar devam edebileceğiz.