13 Ekim 2015

Yarım yamalağın vücut bulmuş hali...

Anlamıyorsun bazen kendini, çevrendekileri. Kendi yaptıkların bile anlamsız gelmeye başlıyor. Sanki zihnin hala derin bir uykuda ve sen onun uyanmasını beklerken yaşıyorsun dünyada. Senin için bir şeyler ancak zihnin uyandığında anlam kazanacak. Dünyada insanların birbirini yemesinin sebebini o zaman anlayacak, belki onlara biraz daha benzeyerek bir şeyler kazanmaya başlayabileceğim. 
Benim gibi maymun iştahlılara gelsin
Şimdilik yine aynı şekilde kara düzen devam ediyor. Yine her şey monoton ve sıkıcı gelmeye başlıyor. Zaten uzun vadeli bir şeyler yapabilecek kadar irade sahibi biri değilim. O iş hakkındaki dikkatimi azami üç saat tutabiliyorum. Sonrasında ilgili konu benim için sıkıcı bir işten öteye geçmiyor. Sadece işte değil bu. Kendi başlattığım planladığım projelerde, uygulamalarda da böyle vaziyet. Hep şikayet ettiğimi düşünebilirsin ama değil. Birkaç kere denedim düzeltmeyi. Bir işi tam olarak bitirmeyi. Durum böyle iken atanmış görevlerde böyle bir sorunum yok. Madde madde biri bana bir şeyler yazıp onları istediğinde tamamlıyorum. Hatta normal olası sürelerinden daha kısa sürede tamamladığım dahi söylenebilir. Böyle bir durumda da tek aranılan özellik işin durumunu sorgulayacak birisi. Birinin kontrol edeceğini bildiğim işlerde psikolojik olarak daha üretici olabiliyorum. Kendi başıma yaptıklarım her zaman sadece laflarda kalıyor. Grup olarak alınan kararları uygulamada daha başarılıyım. 
Hal böyle iken evde bir şeyler üretebilme ihtimalim sıfıra bayağı yaklaşıyor. Kendimde gördüğüm belkide en büyük eksikliğim bu. Kesinlikle evde bir şeyler yapamıyorum. Yapsam dahi üretici olarak değil palangalı köle gibi yaptığım için ortaya çıkan şey beni tatmin etmiyor.
Şöyle bir baktığımda ne yapıyorum bir işim olduğunda inceleyelim. Açıyorum bilgisayarımı ki sabah kalkınca yaptığım ilk iş. Bilgisayarın güç tuşuna basmak. Gözüm bile açılmadığında ellerim otomatik olarak yapıyor artık bunu. Açılınca ilk hedef www.türkanime.tv ye bir bakman yeni bir anime gelmiş mi diye.  Bu da yine istemsiz gelişen eylemlerimden biri. Tüm animelerin yayınlandığı günleri, saatleri dahi bilmeme rağmen yinede gidiyorum. Bilgisayar başındayken günde birkaç kez tekrarlıyorum bunu istemesem, farkında olmasam bile. Sonrasında www.mangadenizi.com geliyor. Bakıyorum hemen yeni gelen manga var mı diye. Varsa o saniye içerisinde hemen hüpletiyorum. Bu da diğeri gibi gün içerisinde bir cronjob a bağlanmış gibi kendini yenileyen bir işlemim. Buna da baktık bir şey bulamadık. Sırada www.manga-tr.com var. Genelde en ümitsiz geldiğim yer burası. Burada da bulabilirsek okuyoruz. Bulamazsak hızla kaçıyoruz. Sonrasında bir kaç çene çalacak insan aradığım mabushimajo.blogspot.com ve mavimanga skype grubu geliyor. Oradaki insanlarla beraber saçmalamak iyi geliyor. Unutuyorum bir çok şeyi ve zaman geçiyor. Bu grupların hiç birinde hiç bir görevim olmamasına rağmen yine de sızıyorum aralarına. 
Her zamanki gibi gülüp geçelim
Tüm yukarıdaki işlemler yaklaşık 10 dakika falan alıyor. Sonra başı gövdesinden ayrılmış tavuk misali kalıyorum öyle. İşte sıkılma evresi burada başlıyor. Bu evreye geldiğimizde ise www.yeppuda.com, www.asyadizi.com gibi sitelerden hemen bir kore veya japon dizisi arayışım başlıyor. Özellikle son çıkanlar tek tek gezilip yorumları ve konusu inceleniyor tarafımdam. Bir süre sonra bir şeyde karar kılmışsam başlıyorum izlemeye yok kılamamışsam ikinci adresimiz yabancı diziler. Bu sefer kore dizilerinde uyguladığım algoritmayı yabancı dizilerde uygulamaya başlıyorum. Bulduysam izliyorum. Buradan da sonuç alamadı isem yabancı filmler, türk dizileri vs diyerek devam ediyor. Bir süre sonra elde avuçta bir şey yoksa eğer. Battle.net açılarak o günkü ruh halimi yansıtan bir oyun seçiyorum. Heroes of strom, starcraft, heartstone bir sürede bunlardan uğraştıktan sonra. Döngü yine başa sarıyor ve aynı şekilde devam ediyor. 
Şimdi diyeceksin ee nerede iş. İş aklımızdaydı bilgisayarı açınca ve bu kaos döngüsüne girince kaldı. Zaten bu döngüden bir şeyler bulamayıp iyice sıkılırsa canım o zaman hiç  işmiş düşünemiyorum. O zamanda tek seçenek uzun boş sokaklar oluyor. Bunun sonucunda ise iş yine kalıyor. Projeler taslak aşamalarında bekliyor. Her şey bunu da yapayım olarak belirlenip senelerce listede yerini alıyor.
Neyse solucan deliğine kayseriden girip japonyadan çıkmak gibi oldu. Bu günlükte bu kadar. Saçmaladık rahatladık. Hadi güle güle. Burada bile yarım bir sürü yazım var... :D

24 Ağustos 2015

Hebele Hübele

dominos,teknokent,pizza,
Dominos - Aşağı kapı açık... 
Bu kodu yalnızca belirli insanlar anlayabilir. Bunun şifresini çözmek için belirli insanları tanımalı, aynı pizzayı bölüşmeli ve gece bilgisayardaki her şeyi bırakıp ogrimara doğru sebepsiz yere koşmalısınız.
Hayatımda tanıdığım en güzel insanlarla en güzel anları ifade ediyor benim için bu. Birbirinden değerli iki abimi ve başına bela olduğum bir arkadaşı ifade ediyor. Beş dakika önce incelediğimiz php class yapısının, tahtaya çizdiğimizi veritabanı diyagramının yerini 5 dakika sonra "Magic the Gathering" ırklarını ve destelerini tartıştığımız bir olaya dönüşmesi bence şahaneydi. Fireworks ile yaratılan şaheserlere tanık olurken, php nin derinliklerini izleme şansı yakalıyordunuz. Film sitelerinin, botların nasıl olduğunu, nasıl çalıştıklarını anlarken bir yandan da yanınızda bulunan taze çayın keyfini sürüyordunuz. Sıkıldığınızda karşınızda çamlık karşılıyordu sizi. Enerji veriyor, ilham kaynağı oluyordu. Müziğimiz hiç eksik olmazdı. Sürekli çalardı bir müzik kutusundan gelirmişçesine. 
Magic The Gathering
Tam olarak dört kişilik bir kabileydik. Herkesin sıkıntıları vardı. Kaybettikleri vardı. Yine de aşırı mutluydum ben.  Zevkliydi çalışmak. Eğlenceliydi bir şeyler öğrenmek. Hepsinin bir hayali vardı. Yapacakları hedefledikleri. Kendi şirketimizi bile kurduk hayallerimizle. Hemde kaç kere. En ince ayrıntılarına kadar hesapladık. Alınacak malzemeden çalışacak personele kadar. Yapacağımız işlerden ödeyeceğimiz vergiye kadar düşünen bir yapıda. Çok güldüm. Belki hayatımda en fazla orada güldüm ben. Belki en fazla orada bıraktım düşünmeyi. Hani bir suyun üzerinde kağıttan bir kayık olur. su akar götürür. Kağıt kayıkta hiç direnmez. İşte öyleydim bende.
try2live - Bir kişinin azminin göstergesi

14 Temmuz 2015

Bir daha yardım mı asla. Ne haliniz varsa görün.

Şuan burnumdan soluyorum desem ne kadar doğru olur. Normalde de burnumdan soluyorum ama şuan acayip. Beyin damarlarım patlayacak sanki sinirden.
Her şey telefonuma gelen yandaki mesajla başladı. her gün geliyor zaten böyle mesajlar, efenim neden uğraşayım demedim. Yapmış olduğum uğraşıda tamamlamanın sevinci ile sıvadım kolları. Telefonumun ekran görüntüsünü çekeyim de polise bildireyim dedim. Demez olaydım. İlk zorluk baştaydı zaten. Nasıl çekiliyor bu telefonun ekran görüntüsünün fotoğrafı dedim. az araştır taraştır buldum onu. Samsung telefonlar için Orta bölümdeki Menü Tuşu + Güç tuşu ile ekranın fotoğrafını alabiliyormuşuz. Sizde faydalanın lazım olur belki. Efenim neyse. Hemen açtım mailimi ekledim eklere, gittim birde emniyet müdürlüğünün adresini buldum. Mail göndereyim dedim. Hem hızlı hem pratik. Zaten fotoğrafta da görüldüğü lazım olabilecek her türlü bilgi mevcut. Maili yolladım. Toplam harcadığım süre 5 dakika en fazla. Sonrasında birde iç işleri bakanlığının 155 polis şikayet sayfasını buldum. Oradan da hemen formu doldurarak yolladım. Eklere fotoğrafı da yükledim. Sonrasında telefonum çaldı. Normal şartlarda duymazdım. Yine şanslı adammış kulaklık'im kulağımda değilmiş. Neyse açtım. Arayan polis. efenim neymiş ne zaman aramışmışlar, ne demişmişler. Dedim ben size mail ile ekte her  şeyi yolladım. Adam yok bize mailiniz gelmedi diyor. Dedim nasıl o zaman nasıl beni aradınız. Kem de kümde şöyle de böylede derken ekiniz gelmemiş dedi. Durun bir saniye dedim. İnboxun bana kazandırdığı gönderdiğim gmail hesabımdan gönderdiğim maillerin bir kopyasını da bana göndermesi özelliği ile maili bulup açtım. Ekini kontrol ettim. Her şey tamam ben göndermişim dedim. Adam birilerin bağırdı falan. Sonra yine bir şey demeden kapadı telefonu. Tabi bendeki sinir yükseldi. Hemen o sinirle ne yaparım ederim diye dolanırken aklıma btk geldi. Dedim gideyim şuraya oradan şikayet edeyim. Sonuçta gsm, teknolojik bir alet ve bilgi teknolojilerine girer. Google amcanın da vesilesi ile
direkt buldum. Bulmaz olaydım. Bir şikayet yazayım dedim üyelik istedi. Üyelik sayfasına yönlendirdi. Sayfada ne ssl çalışıyor ne bir şey. Google Chrome tarayıcımın saniyesi ile sertifika geçersiz dedi. Allah belanızı versin diyerek devam ettim . Bilgileri giriyorum. her şeyi girdim. girdim. formu gönder dedim. sonra hata verdi. Neymiş parola da noktalama işaretleri ile büyük harf kullanılamazmış. tamam dedim. olabilir. Forma bir baktım hiç bir bilgi kalmamış. Baştan post etmiş. Dedim sizin gibi BTK' nın......... Neyse burada da aylık sinir katsayımıza puanlar biriktirirken. Tamamladım üyeliği. Efenim sonrasında şikayet etmeye çalışıyorum. Yok olmuyor. Tüketici şikayeti bölümü tamamen gsm firmalarına ayrılmış . Ne başka bir şey yazabiliyorsunuz. Nede sizi normal bir şikayet için yönlendiren bir yer var. Bilgi edinme başvurusu linkleri çalışmıyor. Kayıt dışı imei yi bile dedim yok. Site var ama hayalet misali. sonra içimden gelenleri kusmak için . Öneri bölümüne girip içimi bir güzel döktüm. Ben bunları yazarken emniyetten 3. kez arıyorlar. 
Oradan da kazandığım yeni sinir kat sayılarım ile beraber sinirimden zor duruyorum yerimden. Sonra emniyetten aradılar. Efenim neymiş mailin ekini alamamışlar. Tekrar numarayı istiyorlar. Ben içimden sakinlik için bildiğim nefes alma tekniklerini uygulayarak adama bilgileri verdim. Az öncede yine aradılar bu kezde gönderilen mesajın içeriğini soruyorlar. arkadaş az önce aradığında niye sormadın o zaman. Niye basit bir olay için 3 kere aranmak zorunda kalıyorum ki ben. 
Sonunda da sinirim yatışsın diye attım kendimi buraya. Okuyun da ibret alın bari.

8 Temmuz 2015

Yetenek?

Efenim. öncelikli olarak yine haftada bir yazı hedefimize ulaşamadığımızı ve bir aydır kapının önünden dahi geçmediğimizi belirtmek isterim. Tabi ki içimiz kan ağlıyor. Kendimize bahaneler üretiyoruz ama yapacak bir şey de yok. El klavyeye gitmeyince, gitse de ilham veya ilhame gelmediği sürece olmuyor bazı şeyler. Şimdiki yazacağım yazıda daha çok can sıkılmışlık, iş bulamamak ve ramazandan kolayı kafayı tam olarak toparlayamamaktan kaynaklanıyor diyebilirim.
Neyse efenim yine derin denizlere açılıp çırpınmaya başlamadan konumuza dönelim. Konumuz neydi? Neydi ki? Evet. Evet. Daha konuyu belirlemedik. Paniğe , heyecana gerek yok. Sakin. Sakin.
Konumuz yetenekler olsun. Uzun zamandır aklıma takılan bir soru işaretini daha tutturayım buraya.
Efenim nedir bu yetenek, yetenekli olanlar ile olmayanlar arasında ki farklar nelerdir gibi iki soruyla başlayalım hemen.Bu yetenek denen meret aslında tam tanımlanamıyor. Şudur budur diyemiyoruz anlayacağın. Yaklaşık tanım olarak bir işi yapabilme becerisi diyebiliriz bence ama bu beceri çok üst seviyede. Nasıl desem tam olarak bilmiyorum aslında. Demek istediğim şey yetenek denilen o özelliğe veya ateşe artık ne deniyorsa ona sahipsen herkesten farklı bir şeyler yapabileceğin. Bu demek değildir tabi yeteneği olmayanlar o işi yapamaz. Onlarda yapar ama işte sadece yapar. 
Zamanla ve çalışarak yeteneği olup bunu geliştirmeyen birini geçebilir belki ama asla yetenekli ve bunu geliştirmiş bir kişisinin bıraktığı bırakamaz arkasında. En basitinden örnek verecek olursak bunu müzikle yapabiliriz. Herkes bir müzik aleti çalabilir. Hepimiz iyi veya kötü elimize bir gitar aldığımızda tellerine vurarak bir ses çıkartabiliriz. Bu işi sevenler bir kaç seviye yukarı bile çıkıp şarkı çalıp, söyleyebilirler. Hatta daha fazla emek vererek bir şarkıcı dahi olabilirler. Yinede gerçekten bu yeteneğe sahip olarak doğmuş ve geliştirmiş bir müzisyenin yanında güneşin yanındaki mum gibidirler bence. Bir yetenek sahibi ki ben onlara dahiler diyorum. En büyük özellikleri karar verdiler mi durdurulamaması ve bir çok olumsuzluğa rağmen yeteneklerinin kendiliğinden gelişmesi.
Kimler de bulunur bu yetenekler sorusuna cevap ise hemen hemen herkeste. Belli seviyelerde belli oranlarda yada hiç olmayacak şekilde dağılır. En üst seviye yetenekliler bizlerinde dahi olarak bildikleri insanlardır. Dahiler sadece zekaları ile değil eserleri ile yaptıkları ile anılır ve bir dahiyi ancak başka bir dahi geçebilir. Onların biz yeteneksizlerden en büyük farkı bence bakış açıları ile hayal güçleri. Olaylara bizden farklı bakıyorlar. Bizim göremediklerimizi görüyorlar. Bence bu yüzden de bizim yapamayacaklarımızı yapabiliyorlar. Sanki bir mangadaki veya bir anime'deki karakterler gibi oluyorlar sonra. Anlayamadığımız, anlamdıramadığımız şekilde gelişiyorlar. 
Bende felsefe olarak yeteneğimin olmadığını düşündüğüm meselelere dahil olmuyorum. O yüzdendir ki hiç bir şeye karışmıyorum. Henüz yeteneğimi bulabilmiş değilim kanımca. Ha diyeceksin var yani bir yeteneğin. Onuda bilmiyorum. Neyse halimiz çıksın falımız inancı ile zamana bırakılan bir umut sadece.
Yine uzattık, yine saçmaladık, yine bir yerde başlayıp hiç bir yerde bitirdik. Bakalım bu halimiz ne olacak. nereye kadar devam edebileceğiz.

8 Haziran 2015

Hadi yine iyisin.

Hadi yine iyisin blog işimi erken bitirdim bir tane daha yazı yazayım dedim. Bu aralar dediğim gibi boştayım biraz. Gerek oyunları bırakmanın verdiği boşluk,gerek anime veya asya dizisi bulamamın vermiş olduğu boşluk yada manga okuyamamanın vermiş olduğu bir boşluk diyebilirim buna. Genelde yaptığım işler bunlardı zaten. Evde bilgisayarın başına geçince otomatik olarak ilk önce bunları kontrol ediyorum. Sanki ellerim otomatik olarak yazıyor bu  içeriğe sahip siteleri. Bakıyorum yeni ne gelmiş ne gelmemiş ne zaman gelecekmiş veya gelmeyecekmiş gibi takiplerini yapıp gelmeyenleri başka nerede bulurum gibi arayışlara giriyorum. Bazen dolaşırken veya araştırırken rastladığım bir sitenin kodlarına gömülüp bir şeyler kopyalamaya çalışıyorum o kod denizinden, bezen ufacık bir javascript için tüm siteyi farklı kaydedip sile sile sile denemeler yapıyorum. Yani anlayacağın genelde boş işler ile meşgulüm zaten. Boş işlerim bile şu son dönemde azaldı. İzleyecek dizi,anime kalmadı. Okuyacak manga,çizgi roman bulamamaya başladım. Buldukların tam o istediğim tadı vermiyor. O yüzden ya bir bölüm yada bir kaç sayfa sonra bırakıyorum. Ha birde nisan başı gibi başladığım karga projemi askıya aldım. Tek başına ne kadar uğraşsan ilk başta bir gaz ile çalışsan da sonrasında sıkılıyor insan. Burada bahsedilen insan ben olunca daha da çabuk sıkılıyorum tabi ki.Tarihimin tüm dönemlerinde böyle olmuştur gerçi bu. İlk başlarda alakadarım, meraklıyım,araştırmacıyım sonrasında iş bitti bitti yoksa arkada terk eder gibi bırakırım bir sebep olmadan. Beynimi kemiren bir kurt olarak kalır. Sürekli hatırlarım. Sürekli bitirmek için konuşurum,planlar yaparım ama bitmez. Bir kere o gözümden düşüp ellerimin arasından kaydı ise çok çok zor bitmesi.
Tarihin sadece lise zamanlarında bu kayan işleri tamamladım. Bıraktığım kitapları ,dergileri geri dönüp bitirdim. O zamanlarda büyük ihtimal kıramadığım inadım yüzündendir gerçi. Birazcık inatçı keçicilik var bende. Biri yada bir şeye inat etti isem sıkılmayı, yorulmayı, acıyı falan dert etmeden bitirmeye uğraşıyorum. Hatta mantıksız olsa. Kimse devam etmese dahi o pis inat yüzünden bırakmıyorum. Elimde olan bir şey değil aslında. Aklımda sürekli o olunca istesem de istemesem de sürekli o işe yöneliyorum. 


Burçlar,metalsimyaci burç,yengeç,terazi,yükselen,alçalanAslında bu özelliğimin de tipik yengeç burcu karakteristiğinin bir sonucu olduğunu öğrendim. Bir yengeç burcu erkeğinin özelliklerinin tamamına sahibim neredeyse. Detaylı bilgi için buraya bakınız. Tabi bazı konularda burcumun özelliğini değil yükselen imin özelliğini yansıtmak tayım.  Yükselenim terazi ve onunda tamamı olmasa da çoğu özelliğine sahibim.Detaylı yükselen terazi bilgisine buradan ulaşabilirsin. Zaten beni az çok tanıyan birisi ikisini okuduklarında beni yansıttıklarını direkt anlayacaktır. Gerçi nasıl oluyor tam anlamış değilim ama doğum tarihimle bir çok kişilik özelliklerim uyuşuyor. O zaman çevrenin etkisi,Eğitim,Toplum,Maddiyat gibi etkenler nerede kalıyor. Bu başka bir yazının ve araştırmanın konusu. Yine de bir kenara not alayımda araştırayım unutmadan.
Yine nereden girdik söze nereden çıkıyoruz. Kesinlikle bu konuda bir şeyler yapmam lazım. Kendi adıma merak ediyorum Lisede edebiyat hocam giriş,gelişme sonucu açıklarken ben ne yapıyordum ki. Tarihin o karanlık sayfalarını tekrar aralayıp bir bakmam lazım.Bu kadar saçmaladık. Anya dan girip Konya'dan çıksak da bir yazının daha sonuna geldik. Öyle pek ahım şahım bir şey değildi ama yine de yazdık. En azından yazacaktım vicdan azabından kurtulmuş olduk. İnşallah böyle hep aklıma geldikçe yazarım. O zaman hem ilginç hemde tuhaf şeylerle karşılaşabiliriz.

20 Mayıs 2015

İhtimaller ihtimaller .....

Şimdi uzun zamandır hiç bir şey yazmadım yine. Her hafta yazacağım dememe rağmen yine sözlerde kaldı tabi ki. Boş olmama hiç bir işle uğraşmama rağmen yazamıyorum. ilham mı gelmiyor ilhamiye  mi bilmiyorum ama eskisi kadar toplayamıyorum düşüncelerimi. Daha çok hayal kurmak yada kitap okumakla ilgileniyorum son zamanlarda. Özellikle de eskisi gibi izleyecek bir şeyle bulamıyorum son zamanlarda. Anime arıyorum yok,manga arıyorum yok,dizi arıyorum yok, film izleyeyim bari diyorum yok. ilk 20 dakikası veya bir kaç bölüm sonrası uff puff deyip bırakıyorum. Web sitesi ile uğraşayım diyorum. Kendime bir şeyler yapayım. Yine olmuyor. Tam başlıyorum sonra bir şey aklıma geliyor onu araştırıyorum, arıyorum tarıyorum. Sonra geri döneyim şu işe deyince aman ederekten kendimi kanepeme atıyor kitap okuyarak sızıyorum. Son zamanlarda dolaştığım chatler,forumlar,sohbet odaları,bloglar olsun bazı arkadaşlar,akrabalar ve kardeşimde başta gelmek üzere bir evlilik furyası sürmekte. Sevmiyorum bu muhabbeti. İnanmıyorum zaten. Önceki bir yazımda daha yazmıştım herhalde bu konuda. Benim bu konudaki düşüncem çok farklı. Ben öyle normal bir insanı sevebilecek,onunla vakit geçirebilecek birisi değilim. Kendi görüşüme göre de zaten buna çok önceden karar verdim. Yalnızlıktan hiç bir şikayetimde yok. Gayet mutluyum.Uğraşacak bir şeyler bulduğumda yada ejderhama rastladığımda daha da mutlu olacağımı tahmin ediyorum. Efenim neyse çok fazla bu konulara girmeden kendi felsefeme göre olan yaratılmış diğer yarım olan ve onu bulma ihtimalim üzerine yaptığım ve inşallah bana evlilikten bahsedenlere adres olarak göstereceğim araştırmam rakamlarla aşağıdaki gibidir. Umarım beğenirsiniz. Bu tabi ki afaki ve üstün körüdür. Can sıkıntısını gidermek ve şu bloğa bir şeyler yazayım artık dürtüsünü gidermek amacıyla oluşmuştur. Daha geniş bir araştırmacı arkadaş varsa ve beni de bilgilendirirse sevinirim. Neyse daha fazla saçmalamadan sözü rakamlara bırakalım en iyisi.
Bulabildiğim en güncel veriler 2013 istatistikleri olduğu için onları baz alarak anlatımda bulunacağım.
Efenim 2013 Yılında yaşadığımız bu gezegendeki hem cins sayımız: 7.162.119.439 kişi imiş.
Bu nüfusun ise %50,4 ' ü Erkek bireyler, %49,6 'sını da Bayan bireyler oluşturmaktaymış.
Bunları rakamlara dökecek olursak 3.609.708.194 Erkek birey, 3.552.411.239 Bayan birey bulunmakta. Yani 3.552.411.239 'da 1 ihtimalimiz var. Tabi bunu biraz daha gerçekçi yaklaşabiliriz.
Şöyle ki; Bu nüfusu sadece Türkiye'ye indirgersek 74.932.641 kişi yaşamakta bu ülkede. Bu yaşayanların ise dağılımı yine %49,1 Erkek, %50,9 Bayan şeklinde. Bunu da yine rakamlara dönüştürürsek 36.791.926 erkek, 38.140.714 adet bayan birey bulunmakta. Yani ihtimalimiz biraz daha yükseldi 1/38.140.714.269 gibi bir olasılığa dönüştürdük. Bu nüfus içerisinden biz yaş aralığımız olan 26-65 kısmını alacak olursak daha inandırıcı ve gerçekçi bir veri elde etmiş oluruz. Bu da tüm nüfusun %50,7 sine denk gelmekteymiş. Biz yine en iyi olasılığı hesaplamak için bunların tümünün bayan olduğunu var sayıp %50,1 olan bayan nüfusumuzun %50,7 sini alalım. Sonuç olarak 19.337.342 kişi kalıyor. Bu kalan nüfusumuz içerisinden evli olmayanları alacak olmamız lazım tabi ki. 2013 TÜİK istatistiklerine göre genç nüfustaki evlenmemiş bayanların oranının %77,1 olarak belirlenmiş. Buda bize 14.889.753 kişiye götürmekte. Bunu daha da alt katmanlarına inmek pekala mümkündür. Şimdi gelelim bu rakam üzerinden olasılık hesabımıza. Efenim olası hedefimiz 1 kişi. Olasılık kümemiz ise 14.889.753 kişi. O zaman en basitinden hesaplarsak 1/14.889.753 sonuç olarak
0,000000006 gibi bir rakam çıkıyor. Biz bunu 0 kabul edebiliriz. Bunun içerisinde daha bir çok faktör ekleyerek ihtimali yükseltmeye çalışsak da en fazla bir kaç 0 daha atlarız. Sonuç değişmez.


Kaynaklar
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
http://www.worldometers.info/world-population/world-population-gender-age.php
http://populationpyramid.net/turkey/2015/
http://en.wikipedia.org/wiki/Demographics_of_Turkey
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=16055

6 Mayıs 2015

Çamaşır Makinesinde Çeken Metalsimyacı

Junior metal,Junior Metalsimyaci, Küçük metal,Ufaklık,Minicik
Sorma be Blogcan. Son zamanlarda kendimi küçüklükle ilgili düşünürken buldum. Gerçi bu ben kaynaklı değildi. Çevrenin etkisiyle oluşan bir soru işaretiydi.Son zamanlarda çamaşır makinesine atılmış da çekmiş çamaşırlar gibi hissetmeye başladım. Hadi hayırlısı.Zaten pek öyle selvi boylu ya da toraman bir çocuk değildim de kendi çapımda bir ağırlığım vardı.
Biraz daha geriye gideyim de niye şimdi sana bunlardan bahsediyorum oraya geleyim en iyisi mi ben. Aslında bu askerlikle beraber başlayan ve hala çevremin sanki beni ezercesine söyledikleri bir şey. Askerden önce kendime baktı mı kocaman bir şeye benzetirdim kendimi. Hani bir çok delikten geçemeyecek, kapıları vurdu mu devirecek baba yiğit bir cengaver idim. Öyle her yerde sivrilip ortaya çıkacak bir suikastçı yerine arada görevini bekleyen ağır bir okçu edası vardı. Tabi ki öyle legolas gibi hoplayıp zıplayan bir okçu yerine yerinden sabit hızla oklarını fırlatan bir elf kulesi havasında idim. Tabi ki bu düşündüklerim yerle bir oldu. Askere ilk gitmemle beraber boy sırasının en arkalarında yer almam cidden baya komik geldi bana. Ne hallere düştün be elf kulesi der oldum kendime. Hani elemanlarda özellikle seçilmiş gibiydi. Biraz yaş farkından kaynaklanıyordu. Yine de yaşıtlarımla da bek anlaşabildiğim söylenemez. Neyse dağılmadan devam edelim. Efenim durum bu olunca yavaştan ama kendime hissettirmeden sorgulamaya başladım kendimi. Sonrasında ise esas bombalar gelmeye başladı. Atıldığım işlerde beni almamaları. Çağrılırken ufak eleman demeleri. En önemli ise giydiğim tüm elbiselerin bana büyük gelmesi sonrası nöbet kulelerinde derinden başladım düşünmeye. Kısa mıyım? Sıska mıyım ki mümkün değil. Soruları ile bir kaç cevaba ulaşmaya çalıştım ama nafile. cevapların hepsi ortalama olduğumu söylüyordu. Normal hatta aşırı normaldim.Neyse efendim. Askerliği bu düşünceler eşliğinde bitirmiş ve askerden sonra bir daha nasıl olsa bunları düşünmeyeceksin diye kendimi teskin ederken dışarıda da benzer söylemler duymaya başladım. Al başına belayı işte.
Avatar metalsimyaci,avatar,metal,simyaci,metalbender, metal,bender,metalsimyaci last metalbender,last,simyaci,hagaren,renkinjitsu,
Özellikle de iki kişi ile kıyasladıklarında ya ufak,küçük yada junior demeye başladılar bana. Bende nasıl bir talip var ki karşılaştırılmak zorunda kaldığım adaşlar, meslektaşlar, arkadaşlar benden daha iri ve yapılı. Aslında bir çoğu benim gibi. Hatta aynıyız diyebilirim. Buna karşın neden ben junior oluyorum diye itirazlar yükseliyor içimde. Çok sevmediğimden değilde konseptimi değiştiriyor. İnsanların beni bu şekilde gördüklerini düşündükçe arkadaki ağır abi yerine biraz daha hareketli bir ninja veya bir çok şeyi takip edebilen bir stratejist gibi roller benimsemem gerekiyor. Ki bunlarda ilerleyen yaşımızda uymuyor bizim gibi ihtiyarlara. Miller gittikçe durgunlaşıp, olgunlaşırken benim bu denli yerinde duramayan rollerim sıkıntılı aslında. Bazen yan resimde gördüğünüz yakışıklı gibi hissediyorum. Kendi küçük ama içinde gizli bir şeyler varmış gibi. Kim ne derse desin sanki ben dünyayı kurtaracakmışım gibi geliyor.Amanın yine dağılıyoruz. Topla.Topla.Bu da demektir sona yaklaştık.
Yine uzun bir saçmalamanın ardından yavaş yavaş sonuna geliyoruz uzun bir aradan sonra gerçekleştirdiğimiz bu dertleşmenin de. Bakalım ne olacak. Her zamanki favori söylemimizle " Su akar Yolunu Bulur ". Bazı şeyleri çok düşünmeden akışına bırakmak daha iyi olacak gibi. Bakalım ne olacağız. Bir okçu mu, bir ninja mı, yoksa hiç alakasız olduğumuz bir savaşçı veya tank mı? Hakkımızda hayırlısı. Bir iki güne tamamen farklı bir aklımı tırmalayan soru ile kapını çalacağım blogcan. Hadi güle güle.

25 Nisan 2015

再生 ( Saisei ) Regenerated Yeniden Doğuş

Saisei Japonca yeniden doğuş demekmiş.
Ne olursa olsun ne zaman olursa olsun hangi dilde olursa olsun bu kelime her zaman insanları kendisine çekmiştir. Yeniden doğuş kelimesinin öylesine büyüleyici bir havası var ki kapılmamak elde değil. Benimde hep hayallerim de ve düşüncelerim de yer verdiğim bir kelimedir yeniden doğuş. 
O kadar ki her yeni şeye niyetlendiğimde bunu yapacağımı söyleyerek başlarım işe. Çünkü daha önceden yapamadığım veya yapmaktan sıkıldığım şeyleri geride bırakarak hiç bir şeyi düşünmeden yeni bir şeylere başlamak ne kadar muhteşem. Aslında yeniden doğuşun bende çağrıştırdığı gerçek anlam ise değişim. Her yeniden doğuş bir değişimdir. İnsanlar yeni bir insan olmaya kadar karar verdiklerinde tırtılın kelebeğe dönüşmesi gibi bir metamorfoz bir değişim geçirir kendi içerisinde. Bazıları başarılı olur. Bazıları da olamaz. Şekil 1 A.  Değişim veya yeniden doğuş siz ne derseniz diyin zordur. Öncelikle çok sağlam bir irade gerektirir. Çok sağlam bir amaç gerektirir. Öyle ha deyince olmuyor. Ne kadar isteseniz de benliğiniz bu değişime karşı çıkıyor. Deneyimlerle sabittir. Yine de insanın aklından bir türlü çıkmıyor gözü kör olasıca.
Bazende insan mecburdur bu yeniden doğuşa. Öylesine eskiye, gündelik yaşantıya ve alışkanlıklarına saplanmıştır ki bunları bırakıp istediklerini, amaçladıklarını yapabilmesi için bir değişim geçirmelidir.Şu an yapmaya çalıştığım şey bundan ibaret. Tek sorun alışkanlık ve beynimde oluşturmuş olduğum o gündelik, sıradan basit işlerimden vazgeçemiyor oluşum. Ben vazgeçsem bile vücudum bir türlü vazgeçemiyor.
En basit örneklerinden birisi yeniden doğuşun ilk aşaması her zaman bedenle başlar. Bedeninizi düzene sokmadan ne beyninize söz geçirebilir ne de başkalarına karşı kendinizi tam olarak ifade edebilirsiniz. O yüzden tüm yeniden doğuşların başlangıcı bedendir. İlk önce yıllardır ruhunuzun ikamet ettiği bu kas yığınını daha yakından tanımalısınız. Daha önceden sadece bir vasıta olarak kullandığınız sanki bir otobüs görevi gören bedeninizin eksikliklerini, ihtiyaçlarını ve fazlalıklarını anlamalısınız. Sonrasında ihmal ettiğiniz zamanı geri kazanmak için ilgilenmelisiniz kendisi ile. İhtiyaçlarını bir bir tespit edip gidermeli sağlığına dikkat etmelisiniz.
Bunun ışığında ilk yapılması gereken şeylerden biri yine uzak doğu asya ya uzanarak meditasyon ve spordur. Meditasyon en basitinden kendinizi dinlemenizi ve rahatlamanızı sağlıyor. En basit uygulama şekli ise sandalyeniz arkasına yaslanarak yavana bakmak sureti ile gözlerinizi kapamak. Bir süre bu şekilde bekledikten sonra sanki düşünceleriniz yavaş yavaş kayboluyor. Bedeninizi fark  etmeye başlıyorsunuz. Ne yapıyordum ben neye uğraşıyordum hissi kaplıyor sizi. 30 dakikalık bu kendinizi dinleme faslından sonra bilgisayarınızı terk edip ilk okuldan beri beden eğitimi derslerinde gördüğümüz basit ısınma hareketleri ile vücudunuza hadi bakalım diyebiliriz. ilk başlarda çok zor geliyor bu ama bir hafta kadar alıştıktan sonra sanki diş fırçalamak, sabah uyanınca uyanmak için yüzünüzü yıkamak gibi bişi oluyor. Hele ki benim gibi sandalyeye yapışık yaşayanlar için tekrar yaşadığını hissetmek gibi bir şey oluyor. Çünkü bazen o kadar bunaltıyor ki sizi bu bilgisayar ve hayat sanki sadece belli bir şeyi yapan program-cık gibi hissediyorsunuz kendinizi. Hani oyun içerisindeki npcler vardır ya bir şeyler satarlar belirli şeyleri yaparlar aynı öyle. aslında bir bakıma da benziyoruz çoğu zaman. Özellikle de benim gibi iradenizi kaybetmişseniz. hiç bir farkınız kalmıyor. İradeyi kaybetmek.  tam olarak şöyle bir şey yapmak istediğiniz, yapacağınız ve hatta yapabileceğiniz bir sürü şey varken hiç birini yapmamak. Yapacağınızı söylediğiniz şeylerde çeşitli mantıksal sorunlar ve nedenler üreterek kaçmak, sürekli bir şeyleri ertelemek belirtileri. Tüm bunlara karşı ise spor yaptığınızda bir şeylere başlamanın hazzını, kendiniz ile olan savaşınızda kazandığınız bir cepheyi gösteriyor. Bedeniniz rahatlıyor. her gün hiç bir şey yapmamasına rağmen ağrıdan kırılan omuzlarınız, yan taraflarından zonklayan beyniniz hafifliyor.Sanki onlar her gün ölesiye yorulmak istiyor da siz onları engelliyormuş, izin vermiyormuşuz.

Bu yazıyı burada tamamlayalım .. Serinin devam yazısı gelecektir....

21 Nisan 2015

Proje - KARGA -

Arkadaş bir türlü yazamıyorum ya. Hep bir yerlerde kopuyor. Hayallere, efsanelere yada karmaşık düşüncelere gidiyor yazı. Sonra topla toplayabilirsen. 25 yıllık hayatımda hemen hemen ilk kez bu kadar zorlanıyorum bir yazıyı yazarken.
Crows,Karga,Metal

Öncelikli olarak kendime KARGA PROJESİ ismini verdiğim bir proje üzerinde uğraşmaktayım bu aralar. Tüm dikkatimi ve düşüncemi ona ayırıyorum gibi. Tabi hala çok başlarındayım projemin ama bakalım ne getirecek bana. Zaten uzun soluklu bir plan bu projeyi hayata geçirmem benim için. Yine de niye gelmiyorsun. Bir iki kelam etmiyorsun demeyin diye açıklıyorum. Proje ile ilgili detayları ilerleyen zamanlarda sunacağım. Proje hakkındaki tek söyleye bileceğim şeyler şunlar. İngilizce kursuna başladığım. Belki yirminci seferde olsa anime ve mangaları bıraktım. Bilgisayarın başına daha az oturur hale geldim. 25 yıldan sonra birileri beni aramadan birilerini aradım. Spora başladım. Özellikle de düzenli olarak koşmaya. Projem temelde kendi gelişimim ve hedeflerimi kapsamakta. Birazda fantastik diyebilirim hatta. Yine de bende bilmiyorum ne olacak ilerleyen zamanlarda. 

Aslında size burada projenin içeriğinden daha çok ismi hakkında bilgi vermek ve kendime not düşmek için geldim ve yazıyorum. Ki son zamanlardan maviden uzaklaştıracak bir Kara sevdası başladı bende.(Sakın yanlış anlamayın renk olarak) . Karanın getirisi ile kara hayvanlar dikkatimi çekmeye başladı. Önceleri uğraştığım kurbağalar,pandalara nazaran kara hayvanlar biraz daha talihsiz diyebilirim. Öyle sevimliliği ile bilinen iyi hikayesi olan pek yok. Geneli alametlerle kötülüklerle ön planda. Kargada bunlardan biri. Eskiden de baya severdim kargaları ama öyle ahım şahım bir ilgim olmazdı. En sevdiğim özellikleri öyle her şeyi biliyormuş gibi duruşları var ya o. Böyle kafa hafifçe yukarıyı gösteriyor ve sanki siz ne bildiğinizi sanıyorsunuz. Yakında göreceksiniz der gibi birde bakışı oluyor o yuvarlak gözleriyle. Aynı zamanda tabi ki bir çok fantastik hikayede iyi kötü rol alması da kendisini keşfetmemde etken olmuş olabilir. Neyse dağıtmadan projenin isminin nasıl verildiğine geleyim. Yine böyle kafam ağrıdan çatlayıp migren yüzünden ölecekmiş gibi hissettiğim ve koşa koşa eve giderken biraz dinlenmek için durduğum bir parktaki banka oturmuştum. Tabi o ağrı sırasında milyonlarca düşünce geçiyor belki aklımdan. Her biri bir taraftan zorluyor sıkıştırıyor beni. Sonrasında karşımda boş kaldıraçların orada bir grup kuş gördüm. Tabi ilgilenmiyorum. Sonra acı acı bir ses gelmeye başladı. Bir tane karga bağırıyor ve yukarıda tarif ettiğim duruş ile bana bakıyor. Döndüm ona doğru ve bir iki dakika bakıştık. O an uzun uzun inceledim hayvanı. Duruşu, kıpırdanışı davranışları. Sanki böyle çöplükte gezen bir hayvan değilde her şeyi bilen, hayattaki her şeyin farkında olan ve bu bildiklerini kimseye anlatmadan yaşanmasını izliyormuş gibi. Bir anda bir büyücüye dönüşeceğini sandım neredeyse.Sonrasında o uçtu gitti bende konuşa konuşa evin yolunu tuttum.
Karga,metalsimyaci,crown,metal,proje,

Tuttum tutmasına ama hala bile gözümün önünde o endamı. Sonra onun endamından biraz aklımı kurtarıp kendimle ilgili düşünmeye başlayıp yıllarca sürekli denediğim. Hatta ve hatta 6 ayda bir kesin olarak tekrarladığım meseleler üzerine bir derin düşünceye tutuldum. Her zamanki gibi zirvedeki konular yine manga ve anime bağımlılığı, aşırı vakit geçirilen bilgisayar bağımlılığı ve bir takım konular.Sonra düşünürken düşünürken dedim. Bu karga bir işaret (Ki bir neden bulabilmek için oluşturmadığım, kurgulamadığım olay kalmamıştır) olabilir mi? Diye bir düşünce sardı her zaman olduğu gibi. Yok efenim değildir. yok efenim öyledir diye diye. Oturdum yine yılların not defterine çiziktirmeye. Kendimde geliştirmeyi düşündüğüm veya çok sevip bırakmam gereken şeyleri bir bir yazdım. Öncelik sırası yapıp nereden başlarım diye düşündüm. Tabi her zaman yaptığım şeyler benim bunlar. İş proje plan kurma, hayal etme olunca cehennem ile cennet arasına köprü bile inşa edebilirim. Hatta bir de ederken ciddi ciddi düşünürüm saatlerce yağmurlu karlı havalarda nasıl olacak diye ince ayrıntılarına kadar. Neyse dağılıyoruz yine. Her zamanki gibi not defterine yazılan projeye bir isim vermeye geldi sıra ve yine geleneğimizi bozmadan bize bu işe iten sebebimizin ismini verdik. Karga. Tabi ki bu karga projesi ile projeye uyumlu bir takım değişikliklerde bizi bekliyor. Proje temamız da tabi ki siyah.

Bakalım ne olacak. Şimdiye kadar ki olan bölüm için memnunum. En azından diğer projelerim kadar havada kalmayıp ucundan kıyısından hayata geçirmeye başladım.Uhuuuu ne kadar uzun oldu be bu.Sonum pek iyi olmayacak gibi ama neyse. Ne demiş atalar "Kılavuzu karga olanın burnu pislikten çıkmazmış" .Neyse bakalım artık. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete. Hadi kalın sağlıcakla.

3 Şubat 2015

Uzun Zaman Oldu Be...

Ahhh ahhh benim güzel blogum.. Acaba beni affedebilecek misin ? Seni aşırı ihmal ettim.. Terk ettim. Gözüm başka bloglara kaydı. Bir çok şey geldi geçti başımdan. Yine de tilki misali geldim kürkcü dükkanına.
Her zaman aklımdasın. Aslında her zamanda bir şeyler yazdım sana. Hepsi zihnimde  kalmış olsa da. Nöbet tutarken yolculuk ederken hep tartıştım seninle. Anlattım tüm aklımdakileri. Ne fayda tembellik hastalığından yeni yeni kurtuluyorum. Yeni yeni büyüyorum da denilebilir belki.Yinede çok özledim be seni. İyi ki hala burdasın. Yanımdasın.
Senden ayrıldıktan sonra bir takım kararlar aldım. Öncelikle İŞ dedim. Başladım işe dört elle sarılmaya. Her şeyi projemi adam akıllı bitirmek üzerine kurdum. Daha iyisini yapmak için sağdan soldan sürekli bir şeyler araştırdım. Patronun bile aklına gelemeyecek güvenlik açıklarını,servisleri,performansı düşünür oldum.Bir ara o kadar sıkıldım ki rüyalarımda bile kod yazar hale gelmiştim. Tabi her şey böyle gitmiyor. Baktım ki benim baktığım gözle bakmıyor projeye bizim patron. Gelişmek geliştirmek değil amacı. Çalışsın, satılsın yeter. İş yerini de geliştirdiği, değiştirdiği yok. Bende takmaz oldum. İş yerinden kurtulma yolları aramaya koyuldum tabi ki.
O anda birazda hasan'ın etkisiyle KPSS canavarına tutuldum. Akşamları tarih başta olmak üzere çalışmaya başladım. Her çalışmaya hevesle başlayan safcanlar gibi kitaplar aldım,kalem,defter,silgi vs vs .. Doldurduk. Bir hafta stabil bir düzeyde tarihe çalıştık. skype bağlantılarıyla karşılıklı olarak devam etti. Güzeldi. Ama bir haftayı geçince . Hasan'ın işleri çıkınca. Başımda biri olmadan çalışır mıyım ben. Salladım her zamanki gibi. boş beleş işler ile öldürdüm yine zamanımı. Ales'e girdikten sonra anladım saden bu çalışmayla benden hiç bir cacık olmayacağını ve iyice çektim elimi eteğimi bu iştende. Kendimi de kandırmayı bıraktım.
Sonrasında sardı beni askerlik telaşı. İş yerinden de kestiğimiz umutları bağladık Ağustos ta askeriz diye. İş yerindeki işleri toplamadır. Evi düzene sokup hesapları kapatmadır falan derken bir koşuşturmaca ile uğraştım.Öyledir böyledir derken sürekli aklımda olmana rağmen yazamadım bu süreçte.
Askerlik ise tam bir saçmalıktı. Kişilerin hiç bir vasıfa sahip olmamasına rağmen kurdukları küçük bir oyun gibiydi. O ona bişi söylüyor. O bir altındaki ne . o daha da alttakine. En son ere kadar gidiyor basit bir iş. Bir kutu kaldıramıyorlar bu yüzden. Kendi sorumluluklarını askerlik vasfını kullanarak sürekli iteliyorlar askerlere. Kendi aralarında bile mutlu değiller. Neymiş efenim o uzmanmış,o astsubaymış, o subaymış. Hepiniz asker değil misiniz? Neyse hızlı geçicem biraz buraları. Bize düşen neydi. Orayı burayı temizlemek. Her işte kullandıkları dünyanın en iyi yazılımı olan excel ve nöbet. Nöbetler ki gece ve gündüz ayrılıyor. 3 saat 2 metrekare bir kulübe de çoğu zaman hiç tanımadığın biriyle etrafa bakarak geçiriyorsun. Kurallar var ama uyan kimse yok. Senin kulede ne yaptığın,hasta olup olmaman,sıkıntıların hiç ilgilendirmiyor onları tabi ki. İşlerine yaradığın sürece el üstünde oluyorsun işleri bitince de türlü kılıflarla çalıştırıyorlar. 
Her nöbette sürekli aklımda bir şeyler buluyordum yazmak için sana. Ne hikayeler uydurdum o kulübeler de. Ne kahramanlar yarattım aklımda. Ne sorunları çözdüm Türkiye'nin. Yine de bir kısmet olmadı sana yazmak. Sürekli bir engel çıktı veya içimden gelmedi. Bir yere de not alan biri olmadığım için hepsi tarih oldu tabi ki o hayallerin. 
Ne diyelim. Nasip değilmiş işte.. Artık buradayım. En az haftada bir içimdekileri boşaltacağım sana. Karalayacağım içimdekileri tertemiz sayfana. Son olarak bir video ile elveda diyeyim bu seferlik.