5 Temmuz 2017

Ruhumdaki Karıncalanmalar - II -

Eh hee.. Yine ben. Yine ben.
Efenim yine klasik cümlemizle başlayalım. Uzun zaman oldu be. Bu  zaman zarfında geçen seferki sözümü tutarak sana afili bir isim buldum hemşerim. Adını Bi koydum artık.
Benim özellikle de son zamanlarda bolca kullandığım bu ön ek artık senin adın.Çoğu insan isimleri önemsiz bulsa da ben çok değer veririm. Hatta kullanmaya kıyamam çoğu zamanda usta, genco, abi, dayı gibi ifadeleri seçerim. İsimlerin gerçek anlamda bağlayıcı olduğuna inanıyorum sebepsizce. Kendi ismimde dahil. Farklı bir isim verilmiş olsa nasıl biri olurdum diye kurguladığım bir kaç hayalim vardı. Fırtına, Tayfun gibi isimlerim olsaydı mesela. Esip gürler miydim, çabuk sinirlenir miydim ya da daha farklı anlamlara sahip isimlere sahip olup onların hakkını verir miydim? Kendi ismim tam bana uyacak şekilde. Anlamı ile bir bütün oluşturduğum kanısındayım. Tabi buna katılmayanlar olabilir. Kendileri bilir tabi.
Neyse senden başladım konuya yine bana döndüm. Bi' ciğim. bi hem kolay hemde söylediği anda seni bi mutlu ediyor. Yada beni diyeyim. Buraya gelip böyle saçmalamakta aynı şekilde olduğu için sana uygun olacağını düşündüm. Ayrıca gelemediğim zamanlar için bi dakika gibi bir espride hazırladım artık :D. Diğer bloglara göre ıssızsın, tek ziyaretçin benim ama olsun. Hiç ziyaretçisi olmayan unutulan bloglarda var dimi. 
İsmini de bulduğumuza göre artık başlayalım mı dertleşmeye.
Her zamanki gibi düşüncelerim karma karışık yine bu aralar be Bi. Çok oturmuyo aklımdakiler, Yaptıklarım çok bu işi yaptım hissi vermiyor bana. Etrafıma baktığımda genelde insanlara boşuna uğraşıyorsunuz diyesim geliyor içimden. Bu sebeplerdendir ki pek çıkasım yok evimden. Bilgisayarımın başından oyunlarda bir ora bir bura koşturmak rahatlatıyor beni. O anlarda sanki doğduğumdan beri burada bu işi yapıyormuş gibi hissediyorum. Düşünmeden koşturuyorum sadece çocuklar gibi. Bazen evde otururken niye diğerleri gibi olamadığımı soruyorum? Niye yaşıtlarım gibi kız, para, araba veya ün peşinde değilim? Niye yapılabilecek o kadar şey varken bir şey yapmamayı seçiyorum. Niye milletin kolayca yaptığı şeyler bana dağları delmek gibi geliyor? böyle bir başlıyorum saydırmaya. Sonuç ya derin bir uyku yada son sesle dinlenen bir müzikle bitiyor. Ardından da tekrar açılıncaya kadar itiyorum tüm düşünceleri pandora' nın kutusuna. 
Neyse efenim. ben işe döneyim. Devam etcez ama bu sohbete. senin bu mekana da bir semaver ve çay resmi bulayım diğer seferimize ki sohbetimiz koyu olsun. Zaten sen olmasan kesinlikle bir psikologa gidip onu çıldırtırdım bu toplayamadığım düşüncelerimle.
Hadi buralar sana emanet.

16 Mayıs 2017

Ruhumdaki Karıncalar - I -

Ah be blo... sende olmasan... Garibim bayağıdır... sana bile gelip iki kelam edemedim. İçimdeki mutluluk kayıp bu aralar... Bir şeyler yanlış farkındayım ama ne olduğunu bulamadım. Kendimi bozulmuş bir saat gibi hissediyorum. Akrep ile Yelkovan' ım hareket ediyor ama gösterdiğim zaman doğru mu bilmiyorum. Zamanı da umursamıyorum aslında. Sadece geçmesi için çabalıyorum son zamanlarda. Dolu dolu geçmiş yada boşa harcamışım önemli değil. Tek istediğim zamanın katili olup sürekli daha fazla zaman öldürmek. Eskisi gibi tat vermiyor oyunlarda. Hangisi olduğu fark etmeksizin hepsinde bir iki elden sonra sıkılıyorum. Sonrada başka oyunlara geçiyorum. Eskiden bir başlardım ne olduğu fark etmeden bir bakmışsın akşam olurdu. Yapcak bişi yok artık.
Niye neden sorularımdan da kurtuldum gibi bu aralar. Sormuyorum yada soracak gibi olursam kendime böyle sorular hemen bir kitap açıyorum yada uyuyorum. En güzeli bence. Niye kendimi içinden çıkamayacağım saçma sorular zincirine iteyim ki. Her zaman ki gibi gene geldim sana dert yanıyorum be blo. Bir ara seni de kapatmayı düşünmedim değil. Kendimle ilgili internette baya bir kaynak oluşturuyorsun. yok edeyim falan dedim sonra kıyamadım işte. Değerini bil. Pek düşünmezdim genelde böyle dedim mi. Eski blogculara bakıyorum bir çoğu bırakmış. Eski takip ettiklerimden güncel yazan hemen hemen kimse kalmamış. sadece anime - manga grupları. Onların bile içinden çoğu kapamış dükkanı.
Gelelim özür faslına. Efenim kusuruma bakmayın bayağıdır yazıyorum aslında. hemen hemen ayda en az bir kere karalıyorum buralara ama malesef çoğu taslak olarak kalıyor. Bir kere yazmaya başladığımda tamamlayıp yazdı isem yazdım yoksa sonsuza kadar taslak oluyor. Tekrar ilk yazarken ki hissiyatımı yakalayamadığım için devam edemiyorum yada gelmiyor tamamlamak o yazıları içimden. O yüzdendir 5 aylık kaçaklığım. O yüzden yeni bir formül ile geldim. Yazı dizisi gibi yazıcam. olduğu kadarı ile. I-II-III gibi numaralar vereceğim bir birinin devamı olduğu belli olsun diye. O yüzdendir ki yolu düşüpte okuyan o şansız kişi bir son bekleme yazılarda artık. İmla hatalarına takılma. Öncekinden bile tutarsız olacaktır yazılarım. Sadece bir konuşma yada sohbet olarak görüyorum çünkü artık. Zaten ikinci kez kontrole girersem bitmez taslaklara atılır bunların bir çoğu. Ayrıntılara çok takılan, hatta içinde boğulan bir kişiliğim var malesef. O yüzden hiç o taraflara bulaşmamak en iyisi.
blo değilde sana da orjinal bir isim lazım aslında. blogcan falan dedim ama pek uymuyo. Pek beni, seni yansıtmıyor. sen daha çok benim, çok konuşmadıklarımı yazdığım,  gemimin seyir defteri gibisin. o yüzden bir sonraki sefere unutturma sana affilli bir isim verelim. şimdilik burada  bırakayım. Umarım bir sonraki yazım yakında gelir. hadi buralar sana emanet.

30 Ocak 2017

Geçti Gitti Bitti

Ah ahh eski dostum.
Zaman geçiyor.. Bazen hızlı bazen yavaş, bazen gülerek bazen ağlayarak. Koskoca bir senemiz daha bitti. takvim yaprakları viyuvv viyuvv vızzz diye geçti. Aldığım kararlar yine çöpü doldurmaya yetti bu sene de. Düşündüklerim, planladıklarım diğer senelerde olduğu gibi defterimde bir not olarak kaldı yine. Bir yandan sevinçliyim tabi. Yıllar geçse de değişmiyorum. Herhalde iyi bir şey bu. :D
Neyse efenim. İşte öyle. Gene lafla yürüttüğümüz peynir gemimiz karaya oturdu bu yıl. Seneye inşallah. Kürek çekecek veya o yön yanlış gitme diyecek bir şeyler geliştirmem lazım tabi.
Neler neler oldu koca senede. Buralara bile gelemedim içimi dökemedim. Birazda yaşlandık galiba.
işler güçler, insanlardan kopup evime kapanmam ve sonra tekrar dışarı çıkmam derken geçti gitti.
Artık geçmişle ilgili yapacak bir şey yok. Önümüzdeki yılda şu ejderi bir bulalım ilk önce. İlk hedefimiz bu olsun. Yıllardır ejder arayışımı sürdürüyorum. Liseden beri peşindeyim bu arkadaşın. Hani türk filmlerinde olur ya. Küçükken ailesini falan öldürülür sonra intikam için peşine düşer baş kahramanımız elemanın. Benimki de benzer bir takıntı. Küçüklükten yollarda kurduğum kaçış planlarım arasından fırladı aslında.
İlçe de büyüdüm ben. Çok ta ilçe değilde köy diyebiliriz hatta. Okula erken giderdim. Süsüne düşkün kardeşimin hazırlanmasını beklemeye dayanamayıp fırlardım tek başıma. Birazda uzaktı tabi. Her çocukta olduğu gibi bizim içinde ara yollar, tarla içinden geçmeler, derenin kenarından gitmeler falan eğlenceli hale getiriyorduk bir şekilde. Bu yolculuklarda özellikle sabahları sürekli karşıma çıkacak kurt, domuz vb hayvanlardan nasıl kaçarım stratejileri geliştirirdim. Koşmak, tırmanmak, dövüşmek,saklanmak niceleri. Hiç çıkmamış olsalar da seviyordum sabahları böyle hayaller kurmayı. İşte bu hayaller içerisinden birinde de ah bir ejderham olsa versiyonu vardı. Evin arkasında biniyorum ejderhaya mavi kocaman bir şey ama. Uçuyoruz gökyüzüne. Zaten havalandı mı görebiliyorum her yeri.ilk başlarda korkuyorum, binmiyorum falan. Sonra peşimde dolanmasına dayanamayıp beraber dolaşıyoruz. Benden başkası göremiyor tabi.Geziyoruz sürekli. Tepeleri, dağları geziyoruz.Bana hayvanların dilini öğretiyor. Adını bile bilmediğim canlılarla tanıştırıyor. Sonra geri geliyoruz eve. Beni yere indiriyor ve kendisi tekrar havalanıp kayboluyor.
Eee tabi ki büyüdükçe maalesef aynı hayalleri kuramıyor insan bir türlü. Malum sürekli değişiyoruz.Okul, eğim, maddiyat derken. Hepsi bizlerden, o masum hallerimizden parçalar koparıyorlar aslında. Büyüdükçe bu kopan parçalarımızla hayallerimiz değişiyor, çoğu insan su gibi hangi kaba düşmüş ise onun şeklini alıyor mecburen. Bazıları da  her kopan parça ile daha da kopuyor hayattan. Daha fazla kaybediyor hayata karşı olan ilgisini. Yere dökülmenin yollarını arıyor içine sıkıştığı kapta. Neyse daha fazla devam edersek yine kendimizi farklı okyanuslarda bulacağız.
Ara sıra yine mavi ejderhamı düşünüyorum. Otobüslerde kafamı cama dayadığım da mütemadiyen kendisi de bana paralel şekilde uçarak sırıtıyor. Sanki benimle gelseydin böyle olmazdı der gibi. Sonra hızlıca geçip gidiyor yanımdan ve ben arkasından bakıyorum. Tüm bunlar olurken yanlarında kendim olduğum arkadaşlarımın ne yapıyorsun sorusuna cevabım oluyor artık kendisi. Ejderhamı arıyorum arkadaş. O kocaman mavi ejderhamı arıyorum ben hayatta. Çok düşünmek, planlar kurmak, hedefler belirlemek istemiyorum ki ben. Verin ejderhamı bana yeter. Evim olsun, arabam olsun, şunum olsun bunum olsun istemiyorum. Sadece ejderhama binip onun diyarına gitmek istiyorum ben.
Nereden başladık nereye geldik be. ohoooo. Solucan deliği gibi oluyor yazılar. bir anda belirip bir noktadan alıyor insanı nereye çıkaracağı ise meçhul. Geçen giden yıldan başladık, ejderhadan çıktık gene. Hayırlısı elbet bir gün doğru solucan deliğinide bulucaz. adam gibi bir yazı yazıcaz. 
Neyse kaçayım ben.